8.4.10

gökyüzüne bakınca neler oluyor neler

"ben oradaydım"
edip cansever demiş ki; " gökyüzü gibi şu çocukluk, hiçbir yere gitmiyor..", almış çocukluğunu gökyüzüne çıkarmış, ben oradaydım, bu yukarıdaki fotoğraftaydım, fotoğrafı çekmek için fotoğraf makinesine uzandığımda ellerim titriyordu, gördüğüm en uzun kabus olmalıydı ama kabusun içinde gördüklerim kesinlikle gerçek ve gördüğüm en güzel şeylerdi.. bir bir sıraya dizseydim ben yolları sanırım cennete giderdi, ya da cennet orasıydı, buradakinden çok daha zor...
.
.
.
"ekim 09'"
"çimler metrpolün en büyük yalanı!"
susmanın zamanı değilmiş, şimdi isyan vaktiymiş, şimdi değişme zamanıymış, şu an aslında dün olacakmış, bir an önce harekete geçmeliymiş, bir ilaç içermişim geçermiş, yüzmeye gitsemmiş, ne olurmuş, kim demiş, neyi bilmiş, aslında ile başlayan cümlelerden kurtulmalıymışım, artık içmemeliymişim, kendime vakit ayırmalıymışım, aslında ben yaşamamalıymışım. bilemedim ki bu ne oldu. sizler o beton yığınlarında uyurken, sabah sanırım 6'ydı. aylardan ekimdi, gittim sahile, size çimlerin gözüyle baktım, çok çirkinsiniz...
.
.
.
"babamın eli, annemin sigarası, izmit, (istanbuldan ankaraya gidiş)"
yola çıkardık, çıkmadan önce kilolarca abur cubur alırdık, hepsinden birer gıdım yer gerisini yemezdik, ankarada'yken istanbul'a gidiyorsak o yiyecekler rutubetten bozulurdu arabada, şimdi istanbul'dan ankara'ya gidiyoruz, abur cuburlar bozulmuyor, ama eskisi kadar yiyecek alacak o garip çocukluk hevesi yok, babamın külleri hep direksiyona düşerdi, annem kızardı, ablam kokudan rahatsız olurdu, şimdi o hepimizden çok içiyor.. şimdi ben de içiyorum, eskiden camdan dışarıya bakmayı severken, şimdi uyumayı seviyorum, kulağımda müzik yoksa o yolculuğa çıkmak istemiyorum, oysa eskiden sohbet ederken abur cubur yerdik.. şimdi yine e bow the letter olsa diyorum, yola gitsem, araba, tren, otobüs hiçbir farkı yok, sadece geçtiğim yola bakmak istiyorum...
.
.
.
(yine bir sabahın kör saati)
"kuşlar ölmeye başlayınca ne yapabilirim ?"
çimlerle görüştüğüm sabah, bir de kuşların gözünden baktım betonarmelere, onlar yalan değiller ama, sadece, sürekli ölmekle meşguller... kuşlar ölüyorlar ve onları zehra topluyor. ölürlerse yere düşerler ve zehra onları toplar, (yine ah muhsin ünlü girdi kafamın içine, çıkmalı sanki) demek istediğim aslında hiçbir şey demek istemiyor oluşum ama şunu da unutmamak istiyorum, gökyüzüne bakınca ben ağlamaklı oluyorum. yemin ederim, bu sabah oldu, hem de iğrençti gökyüzü, insanların pis ruhları kaplamıştı, zar zor görebildim aradan. biliyordum bugünün geleceğini ama, bu kadar kötü biteceğini değil.
"içimde kötü bir his var" dedikçe, yüzsüzlüğüme yüzsüzlük kattım, keşke söyleseydim gerçeği ve kovulmadan o ayrılsaydı. evet, o pis ruhlardan biri de benimdi, hem de gökyüzünü görebilmek için en çok mücadele ettiğim..
.
.
.
(almanya
2007
aralık)
"belki de"
belki de bir gün sana "I wanted you to step into my world" diyebilecektim.
güçsüzlüğünüzle boğuluverin.
bilgeliğinizin içine çömelip orada kalın.

görüşürüz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder