14.6.11

ulan var ya!

karşıma geçip sen iyi olmak istemiyorsun demeyin. ben kendime ait ne olabildim ki iyi olmak nedir ki, hatırlatabilecek misin bana? iyi olmak ne ki? kötü oldum mu da iyi olmayı başarayım. anne babamın kızı, ablamın kardeşi arkadaşımın arkadaşı, dostumun dostu. hep birilerine ait bir şeyler oldum. kendime ait hiçbir şey olamadım ki iyi olmak nedir bileyim. iyi olmak istemek nedir ki ? nedir lan?! ha ben iyi olmak istedim, en son olduğum şeydi zaten " iyi olacağına inanan insan" yalanmış. ağzıma sıçtınız. bitirdiniz lan beni. gerçekliğe inanmıyorum.

artık ben "kimse"yim işte.

9.6.11

let the river in

hadi i might be wrong olsun o zaman. yine o olsun. geçen zamana inanamayıp bunu birbirimize söyleyelim. aynı anda söyleyelim ve inanamayalım.

yada siz beni hiçbir şeye inandırmayın. şeytan tam şu an atacağım adımın altından sesleniyor. ben inanılmaz bir sakinlik ve sessizliğe bürünüyorum. o kadar mutlu olacağım ki yağmur başlayacak. ben bulutları izlerken siz etrafınızdaki şemsiyeli insanları merak edeceksiniz "nereden biliyorlardı ki?" sonuçta yazın ortasında birden yağmur yağmaya başlamaz.

bazı şeylerin kabullenişi ve itirafı anı. sakin oluyoruz ve büyük hayallere, fikirlere kapılmıyoruz. çünkü olmayacaklar.. o an tebeşirlerimizi yutup nefesimizi tutuyoruz. hiçbir şeyin olduğu yok, görmüyor musunuz ? nasıl beceriyorsunuz ? inanmak kadar inanmamak da kolay. ben dönerken merkezim sizlerken. neyi göremiyorsunuz ?

artık çok sıkıldım, çünkü benim beceremeyeceğim ne kadar hızlı şekilde ortaya çıkarsa, o hız raddesinde beklentiler artıyor. beceremiyorum işte. olmuyor yani. bir balinanın dişine oturup gideceğimi falan düşünüyorum ben, beni bu kadar yanlış tanıyabildiğiniz için içimi japon balığı hayreti kaplıyor. primat tedirginliği de benden yaşamamı beklediğiniz de gerçekleşiyor. primat tedirginliğini rafa kaldırıyorum şimdilik..

şanssızım diye düşünürdüm ama tüm şansımı yaşamaktan yana kullandığım için şanssızım. başka bir şeye verecek şansım da kalmıyor üstelik. insanın yapması gereken tek şey başaramadığı şey ise, yani yaşaması ise, bu insanı tamamen örnek vermek üzere söylüyorum ki, nevizade'de, sahaflar çarşısı içinde, koridorun tam ortasında dikilirken bulabilirsiniz. o sırada balık pazarı kokusunun kitaplara sinip sinmediğini düşünüyordur. ve içeride sigara yakarsa oranın yanacağını düşünüyordur. tam karşısındaki sahafta binlerce eski fotoğraf dururken bir başkasına gidip eski fotoğraflara bakmak istiyordur. o anda sahaf çarşısının içinden bir arkadaşı gelir, kolunu tutar, aynı anda bir diğeri balık pazarından çarşının içine adımını atar ve diğer koluna girer. "neden ankara" diye bir soru gelir. "çünkü ankara benim evim" diye cevap verilir. susulur.

sustuğum zaman çok daha iyi bir insan, vasıflı bir eleman, hayırlı bir evlat, kusursuz bir arkadaş, vefalı bir kardeş oluyorum. göremediyseniz, primat tedirginliğini yaşamaya başlayınız.

kafamın içindeki düşünceleri almasını bir kaç kişiye söylemişliğim var şimdiye kadar. çoğu başaramadı. şimdi onlar da düşüncelerin arasına katıldılar. aradıkları zaman özlediğimi söyleyebiliyorum hala. hiçbir eskiyi hatırlamak istemiyorum çünkü bir gün eskiye gideceğim. öldüğüm zaman, hatırlayamadığım o hayatımın en güzel gününü yaşayacağım. her sabah ona uyanacağım. her sabah ama. her gün daha geniş bir salona girebilmek. her gün o muhteşem rüzgarın sağ tarafımdan gelip, kazağımın kolları arasından geçişi. bisikletin üzerinde sonsuza doğru ilerleme. kendini yok eden gövde artık ne bir yurt sana, ne varolabilirsin bir başka evde.

bazı anlar çok fazla şarkının aynı anda başladığını hissettiğim anlar. işte o anlar. düşündüm de düşüncelerimi alamıyorsunuz, rüyalarımı alın o zaman. valla alın. en kötüleri uyanıkken gördüğüm rüyalar. 10 kasımda sirenlerden korkup annemin yatağının altına girmeye çalışırken kafamı vurmuş hem acıdan hem de siren korkusundan saatlerce ağlamıştım. kimin öldüğü saatte bu kadar korkunçlaşabilir ki her şey? odamın lambası patladığında dolap ve balkon arasına girip saatlerce iç çekmiştim. karanlıkta bir çift mavi göz. korktuğum köpekten kaçamayacağımı anladığım, dizimin paramparça olduğu o anda, köpeğin bana hiçbir şey yapmadığını gördüğümde içimi inanılmaz bir pişmanlık kaplamıştı, 6 yıllık ömrümün, 4 yılını onunla beraber geçirebilirdim diyerek, dizimin de acısıyla birleşip tekrar ağlamaya başlamıştım. saçma sapan sarı kedi bütün kolumu tırmaladığında kuduz olacağım ve tüm ailemi yiyeceğim zannederek sabun yemiştim, yaraya sabun sürmek yetmeyecekti 7 yıllık ömrümün beyniyle. 13 yaşımda kuzenlerimle bara gitmiş ve "becks" adlı birayı seçmiştim, çünkü yeşildi. 16 yaşımda sarhoş olan kuzenlerimin yere düşüp kalkıp beni eve bırakmalarını beklemiştim. bırakmışlardı. sen çok farklı bir çocuksun diyen her insanın ömrüm boyunca hayatımda olacağına inanır üzülürdüm. bildiğim şeyleri hep laf bölmemek için bilmiyormuş gibi dinlerdim. matekmatikten kalacağım kesinleştiği zaman, gel soruları vereceğim diyen öğretmen beni gittiğimde kovunca ağlamıştım. ve kalmıştım. sınıf kapıları açıkken okul merdiveninden annemin öksürüğünü duymuştum ve inanılmaz korkmuştum. annem merdiven çıkarken hep öksürür. onun geldiğini böyle anlarım.

yaz geldi. sinek ilacı kokusu kafası bana bunları yazdırıyor. bütün şarkıları aynı anda açan o garip güç. videotape var mı sen de?


because I know,
today has been most perfect day
I've ever seen.