hadi i might be wrong olsun o zaman. yine o olsun. geçen zamana  inanamayıp bunu birbirimize söyleyelim. aynı anda söyleyelim ve  inanamayalım.
yada siz beni hiçbir şeye inandırmayın. şeytan tam  şu an atacağım adımın altından sesleniyor. ben inanılmaz bir sakinlik ve  sessizliğe bürünüyorum. o kadar mutlu olacağım ki yağmur başlayacak.  ben bulutları izlerken siz etrafınızdaki şemsiyeli insanları merak  edeceksiniz "nereden biliyorlardı ki?" sonuçta yazın ortasında birden  yağmur yağmaya başlamaz.
bazı şeylerin kabullenişi ve itirafı  anı. sakin oluyoruz ve büyük hayallere, fikirlere kapılmıyoruz. çünkü  olmayacaklar.. o an tebeşirlerimizi yutup nefesimizi tutuyoruz. hiçbir  şeyin olduğu yok, görmüyor musunuz ? nasıl beceriyorsunuz ? inanmak  kadar inanmamak da kolay. ben dönerken merkezim sizlerken. neyi  göremiyorsunuz ?
artık çok sıkıldım, çünkü benim beceremeyeceğim  ne kadar hızlı şekilde ortaya çıkarsa, o hız raddesinde beklentiler  artıyor. beceremiyorum işte. olmuyor yani. bir balinanın dişine oturup  gideceğimi falan düşünüyorum ben, beni bu kadar yanlış tanıyabildiğiniz  için içimi japon balığı hayreti kaplıyor. primat tedirginliği de benden  yaşamamı beklediğiniz de gerçekleşiyor. primat tedirginliğini rafa  kaldırıyorum şimdilik..
şanssızım diye düşünürdüm ama tüm şansımı  yaşamaktan yana kullandığım için şanssızım. başka bir şeye verecek  şansım da kalmıyor üstelik. insanın yapması gereken tek şey başaramadığı  şey ise, yani yaşaması ise, bu insanı tamamen örnek vermek üzere  söylüyorum ki, nevizade'de, sahaflar çarşısı içinde, koridorun tam  ortasında dikilirken bulabilirsiniz. o sırada balık pazarı kokusunun  kitaplara sinip sinmediğini düşünüyordur. ve içeride sigara yakarsa  oranın yanacağını düşünüyordur. tam karşısındaki sahafta binlerce eski  fotoğraf dururken bir başkasına gidip eski fotoğraflara bakmak  istiyordur. o anda sahaf çarşısının içinden bir arkadaşı gelir, kolunu  tutar, aynı anda bir diğeri balık pazarından çarşının içine adımını atar  ve diğer koluna girer. "neden ankara" diye bir soru gelir. "çünkü  ankara benim evim" diye cevap verilir. susulur.
sustuğum zaman  çok daha iyi bir insan, vasıflı bir eleman, hayırlı bir evlat, kusursuz  bir arkadaş, vefalı bir kardeş oluyorum. göremediyseniz, primat  tedirginliğini yaşamaya başlayınız.
kafamın içindeki düşünceleri  almasını bir kaç kişiye söylemişliğim var şimdiye kadar. çoğu  başaramadı. şimdi onlar da düşüncelerin arasına katıldılar. aradıkları  zaman özlediğimi söyleyebiliyorum hala. hiçbir eskiyi hatırlamak  istemiyorum çünkü bir gün eskiye gideceğim. öldüğüm zaman,  hatırlayamadığım o hayatımın en güzel gününü yaşayacağım. her sabah ona  uyanacağım. her sabah ama. her gün daha geniş bir salona girebilmek. her  gün o muhteşem rüzgarın sağ tarafımdan gelip, kazağımın kolları  arasından geçişi. bisikletin üzerinde sonsuza doğru ilerleme. kendini  yok eden gövde artık ne bir yurt sana, ne varolabilirsin bir başka evde.
bazı  anlar çok fazla şarkının aynı anda başladığını hissettiğim anlar. işte o  anlar. düşündüm de düşüncelerimi alamıyorsunuz, rüyalarımı alın o  zaman. valla alın. en kötüleri uyanıkken gördüğüm rüyalar. 10 kasımda  sirenlerden korkup annemin yatağının altına girmeye çalışırken kafamı  vurmuş hem acıdan hem de siren korkusundan saatlerce ağlamıştım. kimin  öldüğü saatte bu kadar korkunçlaşabilir ki her şey? odamın lambası  patladığında dolap ve balkon arasına girip saatlerce iç çekmiştim.  karanlıkta bir çift mavi göz. korktuğum köpekten kaçamayacağımı  anladığım, dizimin paramparça olduğu o anda, köpeğin bana hiçbir şey  yapmadığını gördüğümde içimi inanılmaz bir pişmanlık kaplamıştı, 6  yıllık ömrümün, 4 yılını onunla beraber geçirebilirdim diyerek, dizimin  de acısıyla birleşip tekrar ağlamaya başlamıştım. saçma sapan sarı kedi  bütün kolumu tırmaladığında kuduz olacağım ve tüm ailemi yiyeceğim  zannederek sabun yemiştim, yaraya sabun sürmek yetmeyecekti 7 yıllık  ömrümün beyniyle. 13 yaşımda kuzenlerimle bara gitmiş ve "becks" adlı  birayı seçmiştim, çünkü yeşildi. 16 yaşımda sarhoş olan kuzenlerimin  yere düşüp kalkıp beni eve bırakmalarını beklemiştim. bırakmışlardı. sen  çok farklı bir çocuksun diyen her insanın ömrüm boyunca hayatımda  olacağına inanır üzülürdüm. bildiğim şeyleri hep laf bölmemek için  bilmiyormuş gibi dinlerdim. matekmatikten kalacağım kesinleştiği zaman,  gel soruları vereceğim diyen öğretmen beni gittiğimde kovunca  ağlamıştım. ve kalmıştım. sınıf kapıları açıkken okul merdiveninden  annemin öksürüğünü duymuştum ve inanılmaz korkmuştum. annem merdiven  çıkarken hep öksürür. onun geldiğini böyle anlarım.
yaz geldi.  sinek ilacı kokusu kafası bana bunları yazdırıyor. bütün şarkıları aynı  anda açan o garip güç. videotape var mı sen de?
because I know,
today has been most perfect day
I've ever seen.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder