15.12.10

somewhere someone must know the ending


seni çok özlüyorum kadın. derdin ne anlayamıyorum. hem her ihtiyacın olduğunda nereye kayboluyor bu neil ? ben de bilmiyorum, benim de bazen ihtiyacım oluyor ona. stardust'ı yazarken ona şarkılar söylediğini bilmediğim halde filmde seni görmüştüm ben. ama sen kendini artık özletmekten vazgeç! kendine gel. hele şu son albümlerin, (kızmamalıyım sana) olmadı. nerede bir under the pink, nerede son adını bile anmak istemediğim albümlerin. neyse. kadın seni seviyorum artık kendini özletme. tori amos'sun sen, kendine gel. aynaya bak!

uyan diyordu birileri ama ben zaten gayet uyanığım anlamıyorsunuz ama. sonra sen " ayakların tamamen yerde kızım" dedin. ben yine dikildim ayağa.

bir keresinde uzak bir yerlerdeyken ben, karnım aç olduğu için kapının önünde duran dolaptaki dört adet bozuk parayı almıştım. almamam gerekiyormuş mesela. çok üzülmüştüm. neil yoktu, sen de yoktun, kimse yoktu orada. saç diplerim yanıyor. afedersin ama birazcık sen olabilir miyim ben ? ya da birazcık kafamın içinden çıkmayı denesen ? daha hızlı koşuyorum ama sen beni yine burada yakalıyorsun. bileklerimi kırmıştım bir keresinde. buzun üzerinde zıplarsam uçabileceğime inanıyordum. buzlar bileklerimi parçaladı. babamın eldivenlerini giyer büyümem için ne kadar zamanım olduğunu hesaplardım. fakat bu neil fazla olmaya başladı! tori, artık kar bekleyemiyor, eskiden bekleyebilirdi ve biz kaybolan berelerimizi arardık ama artık kar beklemez, olduğun gibi çıkman lazım sokağa. sonradan hastalanacağını bilsen de, uyuyan güzelin seni izlediğini bilsen de. babam bana ne zaman benim seni sevdiğim kadar beni seveceksin demişti, yemin ederim bilmiyorum. her şeyin çok hızlı değişeceğini ve beyaz olan bütün atların uyuduğunu. her şey değişir canım, diye bitirmişti. hep yanında olmak bir seçenekti. neredesin neil ?

şimdi odadaki bütün parmaklar beni gösteriyor, suratlarına tükürmek isteyip bunun getirilerinden korkmak istiyorum. ağzımda bir çöl var. bir terzi bulurduk sökükleri diksin diye, bir denizci bulur kafamızı toparlamak için uzaklara giderdik.

biliyor musun kalbim sıkıldı baya bi' ve ben terziyi de denizciyi de buldum. çünkü sokaklar çok pisti. gemide ağladım, terzi ise kördü, neyi diktiğini bilemeden geldi ve gitti.

sabahın 5'i oldu. yön değiştiriyorum çünkü yakında nerede olduğumu bilecekler. lanet olsun tori! kalkar mısın lütfen piyanonun başından! kulaklarım kanamaya başladılar senin yüzünden! ophelia öldü az önce. önce dizlerinin üzerine düştü, oysa salak çocuk hayat boyu dizlerinin acıyacağını sanardı düşmekten. ölürken dizleri acımadı. ömrü biraz kan döktü. yaşadığı kadar döktü ve yere yığıldı.

(burası sana) bak şimdi! (diye başlıyorsam öyledir) bazı ipler var seçmemiz gereken kimi dağlara çıkmamızı sağlıyor, kimi sahil kıyılarına. bir kadeh kaldırıyorum, güldüğünü ve artık konuşmamam için bana yalvardığını da duyuyorum, bir de dans etmemem için. bu güzel şeyler suratına çarpan rüzgar olsun. olsun da sen de neil'i bul getir bir yerlerden.

bir keresinde ben de o kadar sevmiştim tori, dokunduğu her şeyi traş etmiştim. tanrı da biliyordu bunu yaptığımı. her şeyini fırlatıp attığımı. ama unutamıyordum söylemediği şeyleri. böyle günlerde beni bir düşünce alıveriyor her zaman.

sonra bir battaniye arkadaşım var benim tori, adı sc, siyah olmasına rağmen ela gözlü bir çöl ahusu demeyi tercih ediyor. o hep anı yaşar. zamanın dışında yaşar ama anı yaşar. ben onun yanındayken kötü olan hiçbir şey o kadar kötü değil. tek sorun bu gelen şeyi görüp de durduramamız, tori ne sen durdurursun ne de neil. duvarlara biz yemediğimiz kekleri atarız. onun aklı bende, benim sesim ondaymış. ona sesime ihtiyacı olmadığını söylüyorum, senin kendi sesin var diyorum ama asla bunun yeterli olduğunu söylemiyor. böylece yıllardır ilerliyorlar. battaniye kardeşleri. şimdi onunla konuşuyorum, orada mı tori, görebiliyor musun?

tori onu boş ver, olacakları görüyor musun, durduramadığım, geliyorlar tek tek, görüyorum ve durduramıyorum, sen bile durduramazsın!

başka biri var, tuvallere boyalarını fırlatıyor tori, angel-a kendisi. mutfak kapısından giriyor içeri, burada bütün kızlar donuyoruz. her ne yapıyorsa, yapmaya devam etmesini söylüyorum. artık gidebilir, zaten çoktandır gitmişti. o aynı yuvarlağın içinde dönüyor, dönüyor ve dönüyor. durması lazım artık...

tori, sana yazacaklarım bitmiyor, biri var, kazağının kollarında göz yaşları var, benim ağzımda uyuyan bir bulut var. karşılıklı anlaşıyoruz. biliyorum onu, görüyorum..

hiçbir şeye, elinden geldiğimce hızla tutunuyorum, yine de iyi bir yıl oldu tori. yine de..

şimdi tori söyle bana, kim bu teröristler, bu utanması gereken, eğlendikten sonra bir güzel dönüp giden insanlar, bunu ne sen, ne de ben çözemeyiz, en iyisi neil'e sormak.

charles manson'ın sevdiği dondurmayla aynı dondurmayı sevmek demek, onun seni bırakıp gitmemesi gerektiğini gösteriyor. ama belki de gittiği insan, ben de göremediği parçalardan oluşuyordur. belki de belkilere alışığım fazlasıyla.

ya yeter tori, yeter! neil selam söylüyor şu anda. sakın düşüncelerini tekrar aklına getirme, düşünceler kum taneleri gibidir, her eline almaya çalıştığında çoğu parmaklarının arasından kayıp gidecektir.


neyi biliyorum biliyor musun ?
ben buradaydım,
görüntüler ve sesler beni başka yıllara çekiyor.
ben buradaydım.

tori, yeni yılın kutlu olsun. ayaklarım yere basıyor..

birileri, bir yerlerde sonu biliyor..


deck the halls
i'm young again
i'm you again
racing turtles
the grapefruit is winning
seems i keep getting this story twisted
so where is neil when you need him
deck the halls
it's you again
it's you again
somewhere someone must know the ending
is she still pissing in the river now
heard she's gone
moved into a trailer park

so sure we were on something
[so sure those girls now are in the navy]
your feet finally on the ground he said
[those bombs our friends can't even hurt you now]
so sure we were on something
[and hold those tears cause they're still on your side]
you feet just on the ground girl
[don't hear the dogs barking]
so sure we were on something
[don't say you know we've gone andromeda]
your feet finally on the ground he said
[stood with those girls before]
so sure we were on something
[the hair in pairs it just got nasty]
your feet are just on the ground
[and now those girls are gone]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder