27.12.10

I.B.D



bir şeyler damlıyor geleceğimden
şimdiye.

şimdiye dair olan her şeyi geçmişe bırakıyorum. geleceğe dair sadece uyuyorum.

uyanmamı gerektirmeyecek günler ver bana, ya da bir hayat ödünç ver.
ya da hiçbir şey yapma,

otur sarışın çocuk, rakı koyayım sana, sonra içelim. eleni vitali dinleyelim mesela, hiçbir yerde doğamayan, doğacak yeri olmadan yaşayan çingelenere üzülelim. arkasından bach çalmaya başlasın biz kaçıncı kadehte olduğumuzu unutalım, sen ağla ben susayım, ben ağlayayım sen gül. çünkü ben ağlarken gülünür, çünkü ben üçüncü gözyaşından sonra gülmeye başlayabilirim. ciddiye alma o yüzden.

bak sarışın çocuk, biz bir yerde hata yapıyoruz, beni rahatta dinle, tüm aylardan 2'ler çıkarılsın. Özellikle adı ekim olanlardan. kırgınım çünkü.son baharların ekim ayları yasaklansın. kimse doğmasın o gün, kimse ölmesin. çok yorgunum.

ben bunu seninle yaşamadım, adının yerine oturan kocaman bir boşluktu, ondan sarılıp susturamadım seni. bu içtiklerimden daha soğuk sular da içtim ben, kaynar sular üzerinden yürüdüm. bu saçmalıklardan çok oldu ben geçtim. getirisidir bunlar sevginin. hastane yatağında, hastane kokusuna alışmış halini görebiliyorum ben, ben zamanın içinde adım atıyorum, yorulmuyorum, daha sonra yoruluyorum sadece. sadece kırgın kalmak istiyorum.

kırgın kalmam için bana izin verilsin istiyorum. başucu sehpamda dursun istiyorum, sigara ve kahvenin dumanına karışsın, uyurken ciğerlerime dolsun, burnumdan çıksın istiyorum. istediğim duyguyu yaşayabilmek istiyorum..

soğuk çeliklere uzanmak, aklım o zamanda kaldı, orada olmadığım halde detaylarını görebildiğim bir gün. ya ben halsizim biliyor musun ? bir çello sesi duyabiliyorum her saniye. hiç gitmiyor anladın mı ? ben ilk kez son baharda nefes aldım, ilk kez son baharda öleceğim. kağıt kesiği gibi bir yara var dudağımda, ağzımı açtığım an acımaya başlıyor..

dur rakı bitmez, bizim rakılarımız tükenmez. biz içeriz, biz susarız, acılarımızı boğarız, boğdukça daha çok acıtırız.

şimdi bırak bunlarla uğraşmayı, o büyün görünmez anda, hayatın omzundan tuttum, zaman bunu kaydedemiyordu, bir tavşanın uyuşuk olan koluma tırmanması gibi hissedemeyeceğim bir güzellikti, evin gökyüzündeydi, göle doğru battaniyeleri sermiştik, gitmeye çalışmıştık ama olmamıştı, böylece örümceğin ensesine yapışıp şehirden dışarıya süzülmüştük, çünkü hastaydık ve günler uzundu.

yine mi başımızdan geçenleri konuşacağız, o zaman rakı da biter, şarkı da susar, hayal de bozulur. içime oturan kırık çizgi, dimdik bir bastona dönüşüp sırtıma yapışır, hareket sınırı, acı sınırsızlığı. dedim ki sana bu gözler artık düzgün göremiyorlar, bu gözlerin gördüğü şeyler çok başka, şekilsiz, isimsiz ışıklar, şekilsiz isimsiz varlıklar. benim gözlerim artık görmüyor mu yoksa? söylesene kör bir insanın rüyası neye benzer, lanet olsun bana mantıklı bir şey söyle!
nereden geçsem benim değil, kalamam artık diyorsun, ölümlere gittim geldim, sığamam diyorsun ben gözlerinde görebildiğim şeyler için sana yardım etmeye çalışıyorum, sen sığamam diyorsun tekrar, sonra bir bilinçsizliğe yol alıyoruz, ben görmezden gelmelere sen geçiştirmelere tapıyorsun, tanrı; sen ona taparsın o senin ağzını yamultur.

"uzun
uzun uzamış kollarım
kola benzemiyor;
duvarda tutunmaktan düsen diyor;
aglama balim, degmez hiçbir sey senin gözünden akan yasa."




sussunlar ve uyuayım ben.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder