30.11.10

be good or be gone!

sizin bilmediğiniz bir şeyi biliyorum ben, hava bugün geç aydınlandı. lodos yüzünden bence, kesin. zaten migren de lodos yüzünden, iç sıkıntısı da lodos yüzünden. ama ben ne zaman lodos yüzünden acı çekiyor olsam, iyi bir şey olur mutlaka.

şu anda saat 07:13, hava hala tam aydınlık sayılmaz. birazdan duşa girmeliyim. ama önce mutfağa gittim ve bir bardağın içine haddinden fazla kahve attım, sonra sıcak su koydum. acı tad bana uykuya hayır dedirtecek olan şey.

zaten yoruldum uykudan sanırım, ne zaman bitirsem acı çekmeye başladığım bir şey, sıkıldım. kahveyi de hızlı içerim ve dilim yanar. bir süre bu dengesizlikte devam edeceğim.

saat 3'te beyazıtta olmam lazım. belki de hayatımın teklifini alacağım, belki de boşuna gitmiş olacağım. ama şu anki durumda beni bu evden çıkaracak hiçbir şeye boşuna demek psikolojime iyi gelmeyecek. bu ihtimali daha sonra ben düşünürüm bir ara.
aslında gerçekten gitmek istediğimi de sanmıyorum. ben hariç herkesin mutlu olduğu bir hayatım var. biraz anlatayım;

sabah 6da başlamak zorunda, suratsız ve ağrılı bir başlangıç. hiçbir şekilde aynaya bakamama nefreti, telaş içinde giyinip sokağa fırlama. itiş kakış, itiş kakış ve tekrar itiş kakış. paçaların çamur olması, karnın acıkması, kahve isteği ama durup da "heheeeyt ulan durun yolu açın kahve içmem lazım" diyememek. ofise varmak. duyarlı bir vatandaş gibi gazetelerin internet sayfalarına bakmak bir kaç dakika, sonra facebook'tan selam verenlere selam vermek ve işe koyulmak. kafanı binlerce gereksiz şeyle doldurmak. sonra birinin bir laf söylemesi, ardından gerginlik, yanlış anlaşılmalarla gelen tahammülsüzlük. yorgunluk, kahve üzerine kahve. sinirleri aynı bir don lastiğine dönüştürmek. bir sürü insanla, olmak istemedikleri ve senin de olmak istemediğin yerde tüm günü harcamak. işten çıkmadan önce yine facebook'a girip ona buna "hehehe" yapmak. eve gelme derdi, "annemler beni beklemese bari, geç kalıyorum" diye düşünmek ama çaresinin olmaması, eve gelmek, saç ve başın aslında orada olmamaları, kafayı yiyecek kadar öfkeyle dolmak sonra 30 gün buna katlandıktan sonra belli bir parayı almak. eve gelmek onu ödemek, bunu ödemek aman borçları kapatmak. aman bize bir şey olmasın. önce sağlık amenna. sonra parayı yemek, içmek falan akşamları. sonra bir film izlemek. iki sayfa kitap okumak ve diğer aynı geçecek olan 30 güne hazırlanmak. ya da 31 işte. gibi.


herkesin mutsuz ama benim mutlu olduğum da bir hayat var. sadece uyumak, müzik dinlemek, kitap okumak ve film/dizi izlemekten oluşuyor. bazen sokaklarda yürümek süslüyor, eski arkadaşları ziyaretler, trenlerde terapiler, inanılmaz keşifler, fuarlar, konserler, imza günleri. güzel müzikler, güzel insanlar tanıma şansı, güzel sohbetler, güzel kalpler, şiddetsiz, kavgasız ve gürültüsüz bir gün. itilip kakılmama. ve yukarıda yazan her şeyin tersi.

söyleyin ne bok yiyeyim ben şimdi ?

sen büyü ve bir iş kadını ol, çocuklarını günde 2 saat gör ve mutlu ol, haftasonları alışveriş merkezlerine git onlar çük kadar kaydırakta kayarken sen kahve iç.

yine kahve.
hep kahvenin yüzünden, e ama benim birazcık uykum geldi şimdi. en iyisi balkona çıkıp bir yerlere giden insanların mutsuzluğunu izlemek ve yakında onlara katılacak olmanın vereceği hissi tahmin etmek...
se yaé!


too young to fall, for a light I think I see,
can't say for sure..
ve evet tanrım iyi ki bu kulaklıkları almışım!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder