14.2.11

andvari

bu ne demek, andaval gibi demeyin. dediğinizi biliyorum, kendisi mitolojide, istediği zaman balığa dönüşen kısa boylu cücedir. haha! çok komik oldu değil mi ? kısa boylu cüce. ya bakın.

ş;

mükemmel bir defter ve kalemim oldu. hem de çok uzaktan geldi. toronto'dan. neyden korkuyorum biliyor musunuz ? o deftere yazdıklarımın en başta beni ve tesadüfen okuyan birini üzmesinden. zira benden temiz kelime çıkmıyor. yani çıksa da bir şeye benzemiyor. aylak beyni diye adlandırmıştık en son. ama değil sanırım. hala gizemini koruyor.amerikano biterken ayaklarım üşüyor, artık gitme vakti. muz kabukları temizlenmiş sokaklardan, soğan kokusundan başım dönüyor. hava soğuk mu sıcak mı bazen anlaşılmıyor. bir şey söylüyorum kahkaha atıyorsun sonra kapı çalıyor geliyorsun önce masa kuruluyor, yemek yeniyor evdeki herkes pek mutlu görünüyor. benim için neyin önemli olduğunu biliyorsun, onların mutlu olması. sen bunu sağlayabiliyorsun. sonrası malum, psikoloji bozan etmenlerin üzerinden geçiliyor sonra çok nadir yaptığın bir şeyi bana yapıyorsun. anlam veremiyorum. sormuyorum, ama öğreniyorum illa ki. iyi ki varsın bence. iyi ki yani bilmem. öyle. bana katlanıp bir de üstüne yavaş yavaş bana benzediğin için lili dinliyorum yine.


okea;

tek kelimelik cümlelerle söylüyorsun olmaması gerektiğini, senin omzun bir geceye dair hatırladığım son şey. ikiniz bir arada çok güzelsiniz. siz hep böyle kalın istiyorum.
5 kişiden fazla insanın binmesinin "çok" riskli olduğu asansöre biniyoruz. ikinci kata çıkıyoruz. durduğu yerde kapı yok;

-kaldık burada çünkü burada kapı yok.

arkamızı dönüyoruz, kapı yer değiştirmiş.

kimse;
o gün oturuyoruz işte tam bu kanepede. ışıklar bu kadar çok değil o zaman. bilgisayarım da bu değil. neyse sehpanın üzerinde. heima izliyoruz. sonra ben ağlıyorum. sen görmüyorsun. heima'yı kımıldamadan izliyoruz.

omar;
yine aynı yüksek tavanlı yer, zeki müren çalıyor, rahatsız sandalyelerin üzerindeyiz, 50 mt ilerideki dolapta bir çok yemek var. tam karşısındaki dondurucu ise birayla dolu. yetmeyecekmiş gibi hissediyorum, nefesim daralıyor. hiçbirinden tad alamıyorum. hiçbiri bir şey ifade etmiyor. zeki müren o sırada beni öldür öyle git diyor. sana diyorum ki, takıntı korkulacak bir şeydir. sen her şeyi benden saklıyorsun. sonra gidip onu görüyorsun. beni soruyor sana. anlatıyorsun hem de bire on katarak. o zaman duysam bu beni rahatsız ederdi ama dün söyledin. o yüzden şimdi mutluyum. hem biz dün de aynı yerdeydik, sadece zeki müren çalmıyordu. hiçbir şey çalmıyordu. dışarıda oturduk ve sigara içtim ben. içeride otursak belki zeki müren çalardı.

zu;
hastane koridorunda nefes bile almıyorum. susuzluktan boğazım yapışmış durumda. ameliyat kapısına 250 mt yaklaşmamız yasak. kolumu öyle bir sıkıyorsun ki, o an insan hiçbir şey düşünemiyor. sonra dışarı atılıyorum ben. aslında buna üzülmüyorum. hastaneleri sevmiyorum. bir başka gün kapımda bitiyorsun beni zorla doktora götürüyorsun. acil servis millet kanlar içinde, bağıranlar, aksıranlar. lütfen geri dönelim diyorum sana, ısrar ediyorsun. doktor bana "sevgilinden mi ayrıldın?" diye soruyor. sen gülüyorsun, sen güldüğün için adama küfür etmiyorum sadece "hee ayrıldım" diyorum. elime bir kağıt tutuşturuyor. bilmiyorsun belki ama ben hep nörolojiye yönlendiriliyorum. sonra seninle biz gülüyoruz, biz güldükçe herkes gülüyor, artık biz gülüyoruz. çünkü çok az görüşüyoruz. insanlar görüştüklerinde sorunları mı azalıyor yoksa ? yani kattığımız değerle mi çoğalıyor bizim üzüntülerimiz. üzüntü biri şahit olduğunda mı var oluyor. bak yine çıkmaz bir konudayım ben. seninle paylaştığımda sonuca ulaşacağız ama şimdilik böyle.

un;
seni her gördüğümde, seni gördüğüm ilk güne dönmek istiyorum. 300 metre koşup sarıldığımız güne. şaşkınlık içinde seni izlediğim güne, bana her bakışında sonsuz bir enerjiyle irkildiğim güne. alkolün beni henüz ağlatamadığı o güne. ben çok mutluydum o gün. sonrası biraz karmaşık. sonrası biraz eksik veya +1 fazla. bir fazlalık var yanımızda, bir eksik. ben bilmiyorum. seni her gördüğümde ben bazı şeyleri söyleyemiyorum. iyiyim diye bil sen.


sc
lütfen sigara yiyelim seninle. lütfen. kahve kusalım sonra. seninle olmayan şeylere küfür edelim. marsta yaşam var diyelim ve gülelim, keyifler nasıl diye sorduğumda cevap verme. insanlar bizi sadece deli sansınlar. kendimi kimseye anlatamayacağım. sen varken ayıp oluyor çünkü. biz konuşalım onlar dinlesinler. radyo kuracağım sana. sürekli konuş sen. sen hep yanımdasın, eksikliğin o akdar büyük işte. lanet olsun. hep böyle olmaz mı zaten. tam kavuşacakken güzel kız ölür, tam ayrılacakken tekrar kavuşurlar. son anda kalp masajı işe yarar. adam tam yürürken kafasına saksı düşecekken ayağı kayar ve saksıdan kurtulur. bana hiç böyle mucizeler olmadı, ölüm veya yaşam gibi, sonra anda gökten gelen bir ışık falan görmedim ben, yaşadığım her iğrenç süreç kanırta kanırta eridi geçti. her şeyin bir şekilde biteceğini anladığında hayat iyice çekilmez oluyor. artık hiç uykum gelmiyor. daha da hızlı geçirebiliyorum zamanı. kendi çektiğim fotoğraflarla kafayı bozdum. bir keresinde sapancadaki gökyüzünü çekmiştim. acayip haşmetliydi. zaten selin içmeliyiz. bu bilinçle olmuyor.

ec
size ne demem gerektiğini bilemiyorum. sizi anlayamıyorum. en yakınımken en uzağımdasınız gibi bir his kaplıyor içimi. ben sizin için her şeyi yaparım. ama biz birbirimizi bilemiyoruz. üçümüz de bir anlaşılmazlığın içindeyiz. hiçbir şeyi farkedemiyor gibi görünüp, her şeyi biliyoruz. her şeyi bildiğimiz için üzerine konuşulmayacak şeyleri de biliyoruz, o yüzden uzaklaşıyoruz işte. sadece içilirdi bir ara. artık sadece uzaklaşıyoruz ve sizi çok seviyorum...

ve sen sarışın çocuk, elleri, kolları boyalı çocuk. sen gittin ben kendi gidişimin içinde yuvarlandım. hem tesadüf değil arkadaş, sen gittin ve bütün olaylar tazeliğine kavuştu. sen iyisi mi bu olayın bir resmini yap. sen geri geldiğinde, tazeliğini yitirmiş olacak ama olsun. hatırlıyorum. sana zorla heima izletişimi. kendi dünyamı sana anlatmaya çalışmamı. hep yarım kaldı ama. bana bir gün öleceksin, geberip gideceksin diye bağırdığın ana dönüyor bütün hayale benzeyen şeylerim. hepsi oradaki çalılıklara çarpıyor ben koşarken. o sebeple yok oluyorlar yavaş yavaş..

mavi kuş
sen kaybettiğim bütün mantığı bana absürdlükte gösterebilirsin. aylak beyinlerinden ergen beyinlerine, tek tek atlayıp durduk. gerçirdiğimiz zaman aslında çocuklarımıza anlatılacak bir şey değil. zaten biz çocukları olacak varlıklar değiliz, en iyisi başka çocuklara anlatmak. bazen sevmediğim çocuklar oluyor, onlara anlatabiliriz. reklamlarda fal bakarız. sonra hemen çayı koyarız, sonra tekrar çekirdek çitleriz, e bana müsade dediğim zaman sen allah adı verirsin. allah dersin sadece. sonra pınarla şarkı söylemeye başlarsınız ve ben ağlarım azıcık. gökyüzüne taptığımız bir gün, sen kırmızı ayakkabılarınla fransadan geliyorsun. ben yine mutsuzum, yine memnuniyetsizim. sen de biliyorsun ki uzun sürdü, yanlış giden bir şeyler var.

ss.
sana diyecek lafım yok. üzülme artık.

yani üzülmeyin, zaten istiyordu diye düşünmek zor olmamalı.

2 yorum: