25.5.10

the end of the music...

(müziğin kafayı yedirme hızı saatte 120 kilometre. bende kafa kalmadı.)


2003 yılında, sabaha karşı 5'te izlediğim elephant aklıma geldi bugün birden, saatin geç olmasından mıdır nedir, sinirlerim pek bir gevşekti filmi izlerken, gözlerim sürekli doluydu ve o yüzden de filmi pek net görebildiğim söylenemez. sıradan bir okul gününü izliyoruz, hatta o kadar sıradan ki, gerçek. fazla gerçek. gerçek olduğu için de daha çok sinir bozucu. oysaki alex piyanoda "für elise" çalarken fazla kibar ve normal bir çocuktu...

demek ki müziğin iyileştirme özelliği kadar, kafayı yedirtme özelliğini inkar etmek yersiz olacak..zaten bana bakınca da bu görülebilir. o zaman "şiddete meyyalim vallahi dertten" diyerek insanlığa dönüyorum...

bu son bir kaç cümlemden sonra, insanlarla kesinlikle ilgilenmeyi bırakıyorum, kimsenin ne yaptığı umrumda değil.. her zaman anlayışlı olarak yaklaşmaya çalıştım herkese, yerli asabiyete her zaman hayranımdır zaten ama yersiz yersiz azarlanmaktan artık bana fenalık geldi, ben arkadaş olmaya çalışırken stres topuna çevrildim, sabahın 9'unda bir akşam önce sevgilinle kavga ettin diye sinirini benden çıkaramazsın, çünkü ben bu yersiz salak saçma sorunlarınızın varlığının sadece boş kafalarınızı doldurmak için olduğunu biliyorum, hiçbir şey düşünemeyecek hale geldiğinizde küçücük bir nokta yüzünden bile saçma hareketlenmelere geçiyorsunuz çünkü hayatınızda başka harekete geçirecek bir şey yok.. kendinizi tanımadan doğup kendinizi tanımadan ölüyorsunuz... kendinizi merak bile etmiyorsunuz sadece beğendiğiniz bir şey gibi olmaya çalışıyorsunuz ama kendinize seçtikleriniz sadece vitrin mankenleri... kafanızın boşluğunda o kadar hızlı döndüm ki, midem bulandı.

artk hiçbirinizle ilgilenmiyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder