14.5.10

başyapıtın garip külleri, yeşil!


"koşuyorsun, koşuyorsun, kalbin boğazında atarken, durup buz gibi soğuk su içiyorsun, soluklanamadan içtiğin için, sudan hiçbir şey anlamıyorsun, daha çok içesin geldikçe daha çok nefessiz kalıyorsun. sanırım gerçek boğulma hissi buralarda bir yerde de var.. "

daha sonra kendini the bunny and the bull adlı filmin sonunda alone again or adlı şarkının çaldığı andaki gibi hissediyorsun, zaten film boyunca tahmin edilebilir olan o sonda sanki insan elinden bir şey gelemiyormuş gibi hissediyor.sonra stephen sabırla beklediği evinden çıkıyor londra sokaklarına. stephen'ın durumu bunny'ninkinden daha üzücü. sevdiği kızı dahi geride bırakmayı göze alıyor arkadaşı için. ayrıca o arkadaşı ona bu kötülüğü resmen yapıyor. yine de şikayet etmiyor stephen ve sonra bunny'de ölüyor. stephen haklı.

ben sanırım filmlerdeki haklı karakterleri seviyorum.
.
.
.

mickey rourke, ivan rolünde elektrikli kırbaçlarını yerlere vurdukça gençliği geldi gözüme. adam gerçek bir loser.. micket rourke kim ben size anlatayım, heath ledger, jeff buckley, nick drake, brittany murphy, kurt cobain, river phoenix ve diğer 25-30 yaş civarında ölen yetenekli, güzel veya yakışıklılar gibi değl. mickey rourke doğru zamanda ölememiş, pes etmiş ama sonra tekrar devleşmiş bir insan. zamanında ölebilseydi, diğerleri gibi anılacaktı. ben o adama hala aşığım.
.
.
.
polis filmini yarısına kadar izleyebilecek vaktim oldu, mideme giren kramp, "intihar" sahnesinde gerçekleşti ve ben kapattım filmi orada. devam etseydim aynı kramp kalbime, beynime de girebilirdi. onur ünlü adını görünce zaten inanılmaz bir yorgunluğa düşen ruhum, filmi kaldırabilecek durumda değilmiş meğerse.
.
.
.
bir hafta önce yonderhead dinlerken yükseldiğimi hissettim, gözlerimi açtığımda aynı yerde duruyordum ve artık kafama kazığıdım ve birine anlattığım şey şu oldu; " şarkılar ve kitaplar, biz hiçbir zaman o kadar mucizevi, yaratıcı, uğruna yıllar çürütülecek, olağanüstü sözleri hakedecek şeyler değiliz, bizler insanız, bizler mahluklarız, bizler geliriz, yakar, yıkar, öldürür gideriz, bu hep böyle olur ve hep böyle olacak. bizler şarkılardan, şiirlerden etkileniyoruz çünkü, hiçbir zaman ulaşamayacağımız kadar yüce ve kutsallar. kafamda kuş patlıyor cümlesindeki insan olmak istediğimiz ama asla olamayacağımızı bildiğimiz için üzüyor bizi, kendime bir otomobil çarpsın coşkusu dediğinde, bizde asla olmayan, kendini otomobilin önüne atma cesareti olmadığı için üzülüyoruz, annemizi üzdüğümüz zaman bize tirenler çarpsın diyemiyoruz o anda, hep daha sonra diyoruz, hep geç kalıyoruz ve bu bizi bu derece üzüyor.
bizler üzülebildiğimiz için farklıyız, diğerleri görmezden geldikleri için farklılar.
herkes birbirinden farklı.
.
.
.
7 dakika 52 saniyede, tekrarlandıkça dünyam değişiyor yonderhead'le. öteki olabilmenin huzurunu yaşamıyorum, öteki olamamanın üzüntüsünü yaşıyorum ve bu şarkı beni o yüzden üzüyor. ben bu şarkıyı asla olamayacağım, olmayı bile deneyemeyeceğim insan için dinliyorum ve dinleyeceğim. ben çizgi romanları okuyorum çünkü ben çizgi roman okumaya 7 yaşımdayken batıkentte başladım, ben yollarda olmayı sevmiyorum çünkü ben 13 yaşımda zorla evden çıkarıldım, ben uyumayı seviyorum çünkü, kendimi bulamadığım tek yer uyku oluyor.
ben hep gitmeyi seviyorum çünkü kalakalışımın üzerinden tam 4 sene geçti ve o 4 sene boyunca ben birgün, herkesten gittim.
birgün yine gideceğim.
ama isterdim, "lend me a life" diyebileceğim biri olsun, isterdim.
asla olamayacağı için my little corner of the world dinliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder