dedi az önce selçuk yöntem, televizyonu kapattım, asabımı bozmaya hazır  değilim. migren tuttuğu zaman zaten günlerce hassas bir yumurta gibi  geziniyorum. her göz kırpışımda kırılıyor ve dağılıyorum.
hemen  san jose'ye girişiyorum. hem de son ses, annem kahkaha atıyor ona 6.  kulvardan gelen honda esprisi yapmıştım çünkü. elimi domates sosuyla  yakıyorum, ne oldu diye sorması için 5 dakika bekliyoruz. sonra ben  diyorum ki keşke yarın sabah sorsaydın. sonra gülüyoruz, sonra tekrar  gülüyoruz. benim gözlerim de annem gibi kırışacak sürekli aynı şeylere  gülüyoruz çünkü. bana çok gençsin çok yaşlı hissediyorsun diye bakıyor.  ben de sen de çok mu acı çekiyorsun diye bakıyorum. sonra sorularımız  havada çarpışıyor ve salonda üçlü olan avizenin üçüncüsü kendiliğinden  yanıyor. sorun ne zaten bilmiyoruz, gülünce, öksürünce falan  kendiliğinden yanıyor. ortalık durulunca tekrar sönüyor. zaten biz ışık  sevmeyiz. karanlık her zaman daha iyidir çünkü.
içimdeki  müzikleri bir şırıngaya dolduruyorum ve elimi uzattığım yer yastığımın  altı oluyor. san josenin sonunda içimde alkışlar kopuyor. beni ve  şarkıyı alkışlıyoruz sonra slovenya doğuyor birden gözümün önünde sonra  rüya gördüğüm yastığı değiştiriyorum. o çok doldu artık. bir başka  yastıkta biriktirmeye başlıyorum. bazen çok korkuyorum, bazen çok  seviyorum rüyaları. yastıkları saklıyorum çünkü rüya göremeyenlere  vereceğim. morrissey'den öğrendim. insanlar yastıklarını  değiştirmeliymiş bazen. anlatamadıklarını anlatırlarmış birbirlerine.  kaybolmadığımı da anladım ben, kaybolmak için varolmanın kavramına  ulaştım.
şimdi sırada reklamlar var. ilaç reklamları, içi ilaçla  dolmuş oyuncak bebeklerin reklamları. bütün lekeleri silen ama anıları  silemeyen deterjanların reklamları, hiçbir yere varamadığın, koşu bandı  gibi olan yolların reklamları, daha sonra radiohead dinleyen insanların  belgeselleri başlayacak, sonra savaş reklamlarını son ses izleyeceğiz,  siz de öldürün diyecekler, öğreneceğiz. fiyatlarının paha biçilemez  olduğu sevgilerin market reyonlarında fırsat ürünü olduğunu öğreneceğiz,  sonra arkadaşlıkların sonsuzluğunun reklamları yapılacak hastane  bahçelerinde, odalarında.
acil servis kılavuzu dağıtılacak. ağlamak üzerine çıkıp konuşmalar yapılacak, televizyonlarımızı çok seveceğiz.
sonrası  müzik kuşağı. sesini ne kadar açarsak açalım o kadar sessizleşecek  sokaklar. elektirk direklerinin insan asmak için yapıldığını o yüzden bu  kadar çok olduklarını anlayıp uykuya döneceğiz. sonsuza dek asılmayı  bekleyeceğiz. nefes alamayacak hale geldiğimiz de dünyanın yaşanılabilir  kılan adasını bulamayacağız haritada olmadığı için.
biz yine güleriz. kalabalıklara alışmaya başlıyorum sanırım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder