kalp atışları. dur ve dinle. dinlerken dile. dileklerin, boyunu aşıyor.
bir nar. tek bir nar tanesi, ortasından bıçak geçmiş, lanet olsun. doğru düzgün içine ulaşılmıyor ki.
"ben sekizinci henri'yim
sekizinci henri'yim ben..." 
annem  ve babamın doğduğu yıla gömdüm varlığımı. nehirlerimi dökmem mi lazım.  bazı şeyleri tanımlamak için. bazı şeylerden vazgeçebilirim..
kimi  rüyalarımı anlatabilmek için, çoğu şeyden vazgeçebilirim. sürç-ü lisan.  sürçmek. sürüyle rüya. sürüyle. anlatabilmek. keşke o masa etrafında  gördüklerimi dile dökebilsem. bir kere denesem?
kafam, bir nar.  elleriyle, tek tek, her zerreme, her dokuma ulaştılar sonunda, sonunda  her tanemi yaraladılar. dürttüler. nar. sen hiç nar inceledin mi?
gel, nar yiyelim.
bir  haziran kaosunda, bir temmuz ateşinde, bir ağustos sabahında sürekli  değişen bir hayat. bu üç ayın üç vakitli kaput zamanları. epic fail (çok  moda oldu bu).
ben renklerimi hazirandan toplamak istemiştim  aslında. okul bahçesinin dağıldığı bir aydı. ben renklerimi tek tek  toparlamak istemiştim bahardan. sonbaharda doğarak yitirdiğim, eksik bir  kaç rengim, biraz da ışığım vardı. stardust izledim. ışık yine yeterli  gelemedi. bazı şeyler çok yönlü olmakta. herhangi bir yuvarlağın köşesi  olmaz. herhangi bir yuvarlağın, bir odanın, köşeleri, vurup duruyorum.  oysa içimde nar var demiştim. şimdi gördüğüm ve anladığım şey şu;
senin  de içinde nar var. ve malesef, dürtmeden dökülmüyor taneleri. veya  herhangi bir bıçak darbesiyle, kanamıyor tanelerin. ben sana hiç nar  ayıklamadım. nar açmam lazım sana. karşıma otur, kollarını birleştir.  ayaklarını uzat ya da uzak. uzaklaş. izle.
kalp atışlarımı  dinliyorum. ciğerlerimin donukluğu ve hissizliğim. yağmur yağdığında  gökyüzünde yürür insan. şimdi siz bazen, vakit geçmiyor falan. böyle  mutsuz oluyorsunuz. beni çok dar bir odaya sıkıştırıyorlar o zaman. ne  yapacağımı şaşırıyorum. ne diyeceğimi karıştırıyorum. bazı piyano  dokunuşlarında ağlayabiliyorsunuz mesela. nar içi. claud. claude,  chalhoub.
ölmemekle meşgulüm. olurda buna devam edersem.
düşünmek bile çok fena.
saatlerce  ready able dinlediğim bazı günler var, annemi koltuğa oturtup,  karşısına geçip onu izlediğim günler var, ağlarken çok daha güzel  olduğunu farkettiğim anlar var, susturmak için hiçbir şeyin işe  yaramadığı bazı anlar var. "görüşürüz" dediğimde bana ağlıyor olmasına  rağmen cevap verdiği günler var. o zaman kapı, viyana kapılarına  benziyor, kuşatılmış ülkelerin kapılarına benziyor. üstelik, açması  gereken kişi de, kapaması gereken kişi de ben oluyorum. annem ağlarken  bana çok otomobil çarpsın coşkusu doğuyor. annem üzülürken bana çok  tirenler çarpsın diyorum.
öyle günler, nasıl davranacağımı  bilemiyorum yine, saçma sapan sözler çıkıyor ağzımdan. bazı şeylerin  boşa yaşandığını öğrenmek ailece ışık azalması yaşattı bize.
mesela  7 sene boşuna sürünmüşüz falan. yani, çok ilginç bence. böyle şeyler  filmlerde olur ve filmdeki kahramanlar bunu öğrenmezler normalde. bir  şeyi bok yere yaşadıklarını sadece seyirci öğrenir, ironik bir gülümseme  belirir suratlarında, filmi tartışarak salondan çıkarlar ve bir şeyler  içmeye giderler. bazı şeyleri yüz yüze yapamıyor oluşum umrumda değil,  bari nasıl davranmam gerektiğini söylesin biri bana.
daha fazla nah ağırlaşmayacakmışım. şimdi de rezil oldum.
bu  yazdıklarım, kime nereye yol olur bilemiyorum. şimdi bu yazıyı  bitirdikten sonra okuyup, ağlayacağım. sonra en iyisi, arzu'ya yazayım  bir şeyler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder