20.10.11

baddour.

kalp atışları. dur ve dinle. dinlerken dile. dileklerin, boyunu aşıyor.
bir nar. tek bir nar tanesi, ortasından bıçak geçmiş, lanet olsun. doğru düzgün içine ulaşılmıyor ki.

"ben sekizinci henri'yim
sekizinci henri'yim ben..."


annem ve babamın doğduğu yıla gömdüm varlığımı. nehirlerimi dökmem mi lazım. bazı şeyleri tanımlamak için. bazı şeylerden vazgeçebilirim..

kimi rüyalarımı anlatabilmek için, çoğu şeyden vazgeçebilirim. sürç-ü lisan. sürçmek. sürüyle rüya. sürüyle. anlatabilmek. keşke o masa etrafında gördüklerimi dile dökebilsem. bir kere denesem?

kafam, bir nar. elleriyle, tek tek, her zerreme, her dokuma ulaştılar sonunda, sonunda her tanemi yaraladılar. dürttüler. nar. sen hiç nar inceledin mi?

gel, nar yiyelim.

bir haziran kaosunda, bir temmuz ateşinde, bir ağustos sabahında sürekli değişen bir hayat. bu üç ayın üç vakitli kaput zamanları. epic fail (çok moda oldu bu).

ben renklerimi hazirandan toplamak istemiştim aslında. okul bahçesinin dağıldığı bir aydı. ben renklerimi tek tek toparlamak istemiştim bahardan. sonbaharda doğarak yitirdiğim, eksik bir kaç rengim, biraz da ışığım vardı. stardust izledim. ışık yine yeterli gelemedi. bazı şeyler çok yönlü olmakta. herhangi bir yuvarlağın köşesi olmaz. herhangi bir yuvarlağın, bir odanın, köşeleri, vurup duruyorum. oysa içimde nar var demiştim. şimdi gördüğüm ve anladığım şey şu;

senin de içinde nar var. ve malesef, dürtmeden dökülmüyor taneleri. veya herhangi bir bıçak darbesiyle, kanamıyor tanelerin. ben sana hiç nar ayıklamadım. nar açmam lazım sana. karşıma otur, kollarını birleştir. ayaklarını uzat ya da uzak. uzaklaş. izle.

kalp atışlarımı dinliyorum. ciğerlerimin donukluğu ve hissizliğim. yağmur yağdığında gökyüzünde yürür insan. şimdi siz bazen, vakit geçmiyor falan. böyle mutsuz oluyorsunuz. beni çok dar bir odaya sıkıştırıyorlar o zaman. ne yapacağımı şaşırıyorum. ne diyeceğimi karıştırıyorum. bazı piyano dokunuşlarında ağlayabiliyorsunuz mesela. nar içi. claud. claude, chalhoub.


ölmemekle meşgulüm. olurda buna devam edersem.
düşünmek bile çok fena.

saatlerce ready able dinlediğim bazı günler var, annemi koltuğa oturtup, karşısına geçip onu izlediğim günler var, ağlarken çok daha güzel olduğunu farkettiğim anlar var, susturmak için hiçbir şeyin işe yaramadığı bazı anlar var. "görüşürüz" dediğimde bana ağlıyor olmasına rağmen cevap verdiği günler var. o zaman kapı, viyana kapılarına benziyor, kuşatılmış ülkelerin kapılarına benziyor. üstelik, açması gereken kişi de, kapaması gereken kişi de ben oluyorum. annem ağlarken bana çok otomobil çarpsın coşkusu doğuyor. annem üzülürken bana çok tirenler çarpsın diyorum.

öyle günler, nasıl davranacağımı bilemiyorum yine, saçma sapan sözler çıkıyor ağzımdan. bazı şeylerin boşa yaşandığını öğrenmek ailece ışık azalması yaşattı bize.

mesela 7 sene boşuna sürünmüşüz falan. yani, çok ilginç bence. böyle şeyler filmlerde olur ve filmdeki kahramanlar bunu öğrenmezler normalde. bir şeyi bok yere yaşadıklarını sadece seyirci öğrenir, ironik bir gülümseme belirir suratlarında, filmi tartışarak salondan çıkarlar ve bir şeyler içmeye giderler. bazı şeyleri yüz yüze yapamıyor oluşum umrumda değil, bari nasıl davranmam gerektiğini söylesin biri bana.

daha fazla nah ağırlaşmayacakmışım. şimdi de rezil oldum.

bu yazdıklarım, kime nereye yol olur bilemiyorum. şimdi bu yazıyı bitirdikten sonra okuyup, ağlayacağım. sonra en iyisi, arzu'ya yazayım bir şeyler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder