16.7.11

sleeping in the fire

bazen, depremi hissediyorum, oturduğum yerde. depremi duyuyorum. biraz başım dönüyor önce, sonra yavaşça kabulleniyorum. nabzımın ne kadar yükseldiği, kanımdaki demirin ne kadar azaldığı veya başımın ağrısının daha ne kadar süreceğini çoğu zaman umursamıyorum. elimden gelen neyse onu yapmayı seviyorum. elimden gelen sizi ancak bu kadar iyi hissettiriyorsa, bunu umursamıyorum.

hiçbirinizin görmediği gözleri, gece karanlığında gerçekten korkmayı, herhangi bir er'in ölmek hariç askerde yaşayacağı tüm işkenceleri neredeyse bir bir yaşadım, üstelik benim bir şeyi öğrenmem için çok erkendi, hatta o tip şeyleri öğrenmeden hayatta kalabilirdim. çünkü kalabilen insanlar var, çok güzeller. çok sadeler. garipliğe dair çok şey bilmiyorlar. iç acılarının toplamı ellerimin parmaklarıyla sayabileceğim kadar. o insanların etrafımda olmasından dolayı hissettiğim derin huzuru kısa şarkılar bozuyor, nefesimin kesilmeleri bozuyor. her şeyin altından kalkan insanoğlu duraksıyor. ben tekliyorum. tek tek, tek bırakılıyorum.

dokunamadığım hatıralarımın üzerine, hatırlamak istemediğim anlar biniyor, herhangi bir gün birini aramam gerekiyor ve arıyorum. ve konuşuyorum ve suratına gülüyorum. o insan aslında bana zamanında öyle bir ihanet etmiş oluyor ki, hem de belki 12 yaşımdayken ben, ya da 18 yaşımdayken. her şeye sustum ben ve devam ettim. gülümsemeye devam ettim.

ben o kadar çok şeyi görmezden geldim ki, söylenen herhangi bir şeyin bana zarar verebileceğine inanmıyordum, kalbimin yerine demir koyduğuma adım kadar emindim, parmak uçlarımın ateşin sıcaklığını hissedemeyecek kadar zamanında yandıklarını biliyordum. herhangi bir ihanet veya yalana asla dokunmayacağımı biliyordum. ben çoğu şeyi biliyordum. ama gel gör ki iflasın eşiğindeki herhangi bir patron gibi, hayatımın tüm kontrolünü yitirdim. üzülmeyeceğim şeyler gece yarısı kafamın içinde bağırmaya başladılar. her uykum, ani bir nefretle bölündü. herhangi bir şey dikkatiğimi dağıttı her an yalandı, dikkatimi dağıtan tek şey hatırladıklarım oldu, hatırladıklarım ve içime atamadıklarım. yine kısa şarkılar üzdüler beni. dizlerimin üzerinde herhangi bir sokakta çığlık atmadım kimseye, kimsenin karşısına geçip, bana yaptıklarını anlatmadım, kimsenin yüzüne bana söylediği yalanları vurmadım. bildiğim sırları sonsuza dek yok ettim dilimden. duyduğum sır, dilime gelemedi hiçbir zaman. kilitleyip dolapların altına sakladım. bensiz açılmayacak şekilde.

sustum çünkü konuşsaydım, eğer söyleseydim dilime gelenleri, bundan önce sustuğum tüm ihanetlere ayıp olacaktı. bütün o korku dolu anlarıma, bütün o yalnızlıktan çıldırmak üzere kendimi soğuk suyun altında saatlerce oturttuğum anlara ayıp olacaktı. neden sustun? çünkü susmam gerekiyordu. eğer konuşmaya başlasaydım çocukluğumun tüm söküklerini sökük bıraktığım, buna göz yumduğum için zaten yaşamayı beceremediğim hayat daha da zorlaşacaktı. hayatta hiçbir arkadaşıma isyan edemedim.

tek istediğim, yanımda durabilmeniz ve soru sormamanızdı. siz saçmaladınız.
bakın şimdi ne kadar üzgünüm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder