2.5.11

njosnavelin

"almanyaya gitti orada yaşadı"

dur, sigaramı yakayım, bir derin içime çekeyim sonra anlatmaya başlayacağım.

bir baklava vardı ya, ağzıma sıçtılar lan o baklava yüzünden. ben anlatıyorum, gülüyorsunuz, gülün diye anlatıyorum sonra anne ve babalarınıza anlattırıyorsunuz. sonra gülüyorsunuz ve ben kendimi iyi hissettiğimi sanıyorum. ama sanırım yani doğru değilmiş galiba. bilmiyorum ki. hayatta bana en büyük acıyı veren şeylerden biri baklava neredeyse.

çatlamış bavul altı, havaalanı kapısının altında sıkışan mp3 çalar. ben ilk defa benden korumanı istemiştim, saat gece 2ydi sanırım, demiştim ki, "insanların dediklerini duymak istemiyorum, susturamazsın biliyorum ama benim duymamı engelle.."

evet bir süre iyi oldu hakkaten ama, bana geçen aylarda olan olaydan sonra, bunu bunu diyenler utansın derken, beni bir daha hayat boyu koruyamayacağını anladım. zaten kimsenin beni korumasına ihtiyacım yokmuş gibi davranıyorum, nereye bakıyorsun ? yok önemli değil, paçalarım çok ıslanıyorlar ve sonra üzerlerine basınca kolay yırtılıyorlar. aslında suçlusu benim çünkü gökyüzüne bastığımı düşünerek suların üzerinde yürüyorum. ama etrafta dalların olması lazım, ya da kocaman bulutların. onlar yoksa anlaşılmazlar.

+warum deinen händen.. ?
-was ?
+schlecht..
- weiss nicht ...

-çabuk kalk oradan, halının üzerine döktüğün reçel taneleri çorabıma yapıştı, hani temizlemiştin burayı, zaten pragran aldığım kahvaltılıktı kırdığın şey! ungeschickt!!

-hayır ben bu şekilde yaşayamam yani, gitsin bu. kesin kursa gitmiyor bu, sen yarın ara bir sor, orada burada sürtüyor kesin. bak ben gözünden anlarım adamın. gerçi asosyalin teki bu, bir boku beceremez, kimse bakmaz buna bir de çünkü gördüğüm en büyük ungeschickt bu! ailece böyleler zaten. biliyorum ben. biliyorum anlarım ben..

-mikrodalgadan garip sesler geliyor hep, iki tabaktan fazla ısıtmayın dediler.. soğuk ye sen, bir şey olmaz..

-niye oturuyorsun öyle iki büklüm?
+ sırtım ağrıyor..
- gören de tepene bindik sanacak. allahım ne çıtkırıldı bir şeysin sen öyle ya, valla bıktım senden. merdivenler kuruyunca haber ver, terasa çıkacağım.

- bu masayı al götür eve. sonra gel vazoları al. bak bir yerine bir şey yaparsan yemin ederim eve almam seni.

kapının önünde, orada, o vazoyu yere çarptım. ellerim kanadılar. ellerimle camları temizledim karanlık bahçede. bahçede kırılan camlar. küçük cam parçaları. minicik. içimi kaplayan camdan daha kalındılar ama.

alo, of süper burası ya. yani çok mutluyum. gerçekten, her şey yolunda.. tatlıları çok güzel buranın.

ben sana boşuna ungeschickt demiyorum, kırdın di mi vazoyu! topla tek tek şimdi.. tek tek topla.

-seninle konuşmak istemiyorum, zamanla bu noktaya gelecektik biz zaten, bu yaşadıklarımız olmasaydı da gelecektik. düşünmeyi bırak, takıntı haline getirme hiçbir şeyi. bırak artık, ben de iyi olayım, sen de iyi ol. ama yeter artık, bırak...


alo, ben geliyorum.


işte njosnavelin
ellerime neden baktığımı anlarsınız belki..
18 yaş.
orada öldüm.


3 yorum:

  1. ungeschickt kelimesini üşengeçlik diye okumam umarım sorun olmamıştır.

    YanıtlaSil
  2. biraz gökyüzüne baksak?? mavidir belki de, bahar yüzünü gösterir illa ki. ve bi bakmışsın yaz gelmiş. keşke :/

    YanıtlaSil
  3. "ungeschickt" sakar demek...

    YanıtlaSil