14.7.10

how I wanted....



hani bir ruh hali vardır, çok önemli, "bilene helal olsun" denir bazı sorular için, sen o sorunun cevabını biliyorsundur, ama insanların senin sesini duymasından bile tiksinir hale gelmişsindir, utanırsın, gereksiz görürsün, surarsın. soruyu kimse bilemez, sonra keşke söyleseydim dersin. böyle saçma salak bir ruh hali vardır, mutlaka herkes bunu yaşamıştır. o durumdayım.

şimdi ben, bana verilen gücün tamamını insanları görmezden gelerek kullanıyorum, şimdi ben, hiçbir şeyi düşünmüyorum, neyle mutlu olabileceğimi aramıyorum, hiçbir şeyle mutlu olamıyorum çünkü. müzik bile artık hiçbir şey hissettirmiyor bana. tamamen hissizim, sanki hep kış, her şey donuk ve bu havada hiçbir şey acımıyor..soğuk boşuna sevilmez. babadan oğula, anneden kıza..

ya ben daha önce bu kadar insanlardan nefret ettiğimi hatırlamıyorum, edebileceğimi hayal ettiğimi de hatırlamıyorum. sabah sabah sıcakta, bi sürü insanın bana dokunmasını, çarpmasını kaldıramıyorum sanki bütün damarlarım tek tek patlıyormuş gibi bir tiksinti ve öfke duyuyorum. sabahın 7'sinde bağıran birini görürseniz belki benimdir o.

ben seni seviyorum, ben seni çok seviyorum, sabah kalkıyorum aklımda sen, işe gel, git, yat. hep sen gözümün önünde. insanın kafasının içinde dolanır ya bir şey, dolanıyormuş hakkaten. her dinlediğim şarkıda sürekli olmasa da, mutlaka sahneye çıkıyorsun şarkının bir kısmında...

sonra ise, şarkının geri kalan kısmında ben oluyorum, her şeyi izliyorum tek tek.. beni mutlu etmenin hiçbir yolu yok malesef.. ben kendimi nasıl kaybedip, nasıl bulacağımı bilmiyorum, amansız rüzgarlar gibi, fırtına gibi, bir an gürcü bir kadının ağıtındayım, birden O.C. den çıkma, rahmetli Jeff Buckley'in çığlığındayım, bir an Jane Birkin'in korkunç arabesque albümündeyim ve sonra Bon iver'la salonda oturuyorum. ve bunların hangisinin beni mutlu edeceğini bilmiyorum, birden kendimi çok ama çok eski arkadaşlarımın yanında mutluyken buluyorum, bir gün annemin dizindeyim, bir gün babamla balkondayım, bir gün seninleyim, sana sarılıyorum, bir gün başka bir yerdeyim, iş yemeği, iş gezisi, arkadaşlarla konser. bazen hiç bilmediğim insanların yanında buluyorum kendimi.

kötü olan ise, ben heryerde aynıyım, benim ruhum yok, ruhum benden ayrılalı inan çok uzun zaman geçti. azalarak artan bir yürek, bir sevgi, azalarak çoğalan bir öfke, azalarak çoğalan bir çok his.

omzundaki yükleri, yorgunluğunu bildim senin, gözlerimin gece karasında, ellerimin dondurucu soğuğunda bildim, gördüm. sorunların nasıl da azalarak çoğaldığını gördüm, bütün emeklerini başklarına feda edişini gördüm, kimse anlamıyor değil mi ? hayır, ben anlıyorum, ben görüyorum, ben de aynı durumdayım, sadece dağıtıyoruz, emeklerimizi, uykularımızı, değerlerimizi, çünkü başka yol yok, çünkü buna mecburuz, bu kolay değil, hiç değil hem de. hiç.. ama kimse bilemeyecek, anlamalarını bekleme, çünkü bunların hepsi sana ait, başka kimsenin değiller. o yüzden göremezler, anlayamazlar..

thom yorke, hearing damage söylüyor, victoria kurtlardan kaçıyor, storm morali bozulunca havayı bozuyor, jean grey acısından canavara dönüşüyor, magneto hiçbir zaman kazanamıyor, supermassive black hole çalıyor, vampirler çarpışıyor, leonard cohen, dance me to the end of love söylüyor, biz dans ediyoruz;

bir yere giriyorum, "hallelujah in Japan-Jeff Buckley" yansıyor duvara, hiç ışık yok, jeff'in kafasından inen spot dışında, hayatımı orada geçiriyorum, ben hayatımı, 29 yaşına kadar koşturarak geçiriyorum, ondan sonrasını uyuyarak geçiriyorum. son sekiz yıl.





huzurlu uykuyu özledim.

(jeff buckley - grace around the world dvd'si için, sevgili Cana'ya teşekkürler, uzun zamandır aldığım en güzel hediyeydi..)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder