24.3.10

leila au pays du carrousel


"dönmesek artık anne, dönüp dolaşıp aynı yere gelmesek artık ?"

korku dolu bir an ve aynı zamanda sonsuz bir çocukluk hazzı, atlı karıncalar.
uykunun en derinini yaşadığımız zamanlar hani, "annemi üzdüm böylece bana hep tirenler çarpsındır" demiş ah muhsin ünlü, birhan keskin ise "annemle küs olduğum için oluyor tüm bunlar" demiş..
oysa anne, ben atlıkarıncada dönerken, elinde montumu tutan, endişeli gözlerle beni izlemeye çalışan, atlı karınca döndükçe etrafında koşturandır. ben ise tutunmuşum sıkı sıkı... annemin yüzü silikleştikçe korkuyorum, sanki diğer turda orada olmayacak, bir yandan da sırtında oturduğum o plastik, var olmayacak kadar beyaz attan inmek istemiyorum.. kafamı arkaya atıyorum, böyle kuzguni renkteki taratmadığım saçlarım garip garip hareket ediyor...

nefes tutma yarışları, hayali arkadaşlarım, atlı karıncalarım, oyuncaklarım, korktuğum palyaçolar, binemediğim garip aletler...

zamanın geçmesi, geçmesi ve geçmesi... garip haberlerin gelmesi "ölüm" denen, zaten yarım olan annenin tek tek bir çok parçasını yitirmesi. yazık kalmış ilişkilerin anılarının garip emsallerle karşımıza çıkıyor olması, garip ağlamalar, kapı çarpmaları..

hayal gücünün gerisindeki leila ve onun mutluluktan uçtuğu atlı karıncası.

midem bulanıyor artık, dönemiyorum bu dünyada, dünya dönsün ben dönemiyorum, midem kaldırmıyor diyen biri.
aynı kız,
aynı eller,
tırnaklar kan,
pırlanta yağmış sokaklar, kışın gri renginin yakıştırdığı kıyafetler, hüznün yakıştığı ekim insanı, kasım insanı o harika aralık insanı, temmuzun sıcağının garip neşesinin burukluğa dönüştüğü o insan.
bu dünyaya sığamamak…
annemin haberi yok ama, ben ona küsüm...

bir mevsim yok anne gibi..

kendime
bir
otomobil
çarpsın
coşkusu..

işte sen gülüyorsun ve beni daha geniş bir salona almış oluyorlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder