21.4.11

Join the club.


Elmanın annesi Chris Martin'in karısı sevgili Gwynet Paltrow ile alakalı bir şeyler okurken şu cümle dikkatimi çekti "glee'de kendisini şarkı söylerken görmüştük zaten" gibi. grammy de sergilediği sahne performansından sonraydı bu. nedir bu glee dedim. araştırmalarım 2 dakika sürdü. hiçbir şekilde ilgimi çekmedi ve konu orada kapandı.

daha sonra sevgili dasti izlemeye başladı ve "nolur olm lan! "gibi bazı cümle kalıplarının içinde yine "glee" ler dönüyordu. bir amerikano dream sırasında karşımda açık halde tuttuğu elmasından. (ne çok elma dedim) sennheiser kulaklığı uzatıp tek bir sahne açtı glee'den. koca dudaklı, koca kafalı ve kambur bir kız çocuğu sahnede "like a prayer" söylemeye başladı arkasından gay bir arkadaş "vokal yapıyordu" daha sonra kalabalıklaştılar dans ve şölen bir arada. madonna güce güç katan diva. arkasındaki perde açıldı ve madonna'nın kalabalık siyahi vokal grubu çıktı. afedersiniz "hassiktir lan bunlar şey! onlar işte lan" dedim. büyük bir keyifle izlediğim müzakal şölen. siyah ve şişman kız gözüme takıldığında "bunun sesi kesin çok iyidir" dedim ve arkasından bir şey daha dinleteceğim o zaman sana diyerek, daha sonra adının mercedes jones olduğunu öğreneceğim kızdan bir ballad dinletti "and I'm telling you I'm not going". o an dedim tamam ben bunu izleyeyim.



evde kendi imkanlarımla 4 bölüm download ettikten sonra izlemeye başladım. rachel senden nefret ediyorum hala. ilk başlarda hakikaten inanılmaz kafamı dağıtıyordu ve müzikal açıdan müthiş bir şekilde doyuruyordu beni. 4ten sonraki bölümler dasti'den geldi artık televizyonumda ses sistemiyle izleyebilecektim. her akşam ikişer bölüm izlerim diye düşünüyordum fakat geçirdiğim buhranlı dönemler yüzünden kendimi her bölüm sonunda ağlarken buldum. duygusal açıdan bu kadar etkilenip, bazı tiplere olan sonsuz öfkem karışıyor ve benim algılarım hakikaten bozulmaya başlıyordu. önce sayısız küfürler ediyordum, dizi sonuna doğru da sulu göz bir şekilde kapanış şarkısına eşlik ediyordum. şu anda 21 bölüm izledim. sezon finalini izlemek için sabırsızlanıyorum, ofiste izlemek istiyorum, bir yandan bölünür diye bir yandan da evde rahat rahat izlerim diye kendimi yiyip bitiriyorum. etkilendiğim bölümlerin başında ilk bölüm geliyor; joruney. lovin' touchin' squeezin ve don't stop believin'.



ya anlatacak konuşacak çok şey var ama bazı önemli sahnelerin üzerinden tek tek geçmek istiyorum eminim unuttuğum da milyonlarca an vardır
;
rachel'ın iğrenç edasıyla lead vokal rollerine büründüğü sırada mercedes'in Hell to the no! Look, I'm not down with all this background singing nonsense. I'm Beyoncé, I ain't no Kelly Rowland! diye çıkıştığı sahne. yine mercedes'in bust the windows performansı. kurt ve all the single ladies, amerikan futbolu takımının dansı, baştan sona the power of madonna bölümü ki şunu eklemeden geçemeyeceğim;

sue: They had style, they had grace
Rita Hayworth gave good face
Lauren, Katherine, Lana too
WILL SCHUESTER, I HATE YOU

mash up bölümü de başlı başına efsaneydi. GAGA, you are marvelous! sonra kurt ve babasının diyalogları gayet gerçekçi ilerliyor bu kabulleniş ve bilinci ben hiçbir yerde bu kadar açıkça görmemiştim. quinn ve ağlamaları da güzel, çok üzülüyorum arada ama kendisine. brittany'nin salaklıklarına sesli gülüyorum, hemen bir örnek geçelim;
"when i pulled my hamstring... i had to go see the massage-onist; i'm pretty sure my cat's been reading my diary "

santana ve melezliği ya da "kırma" mı demeliydim. adslkjad. neyse. abi will schuester, i hate you diyerek. puck sana aşığım.
puck , rock n roll bebeğim evet!

diğer bir konuda sue ve lafları, "sponge head - square chin "demesi ile beni benden henüz alamasa da, alacak. despot, yani başka kelime gelmiyor aklıma ve biz problemleri böyle görüyoruz;



join the club losers!




şununla veda edeyim;

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder