biz doğru muyuz, hayır, yamuğuz. bildiğin yamuk. bugün ışığı arkama alarak hareket etmeye çalıştım. başaramadım ve uyudum. çok zor zira.
kollarım yanana kadar mum tuttuğumu gördüm rüyamda sonra. bilinçdışı arzu olayları, lan ben kollarımı yakmayı niye isteyeyim? ne bilinçdışısı, ne arzusu.. bilim yıkıldı lan ayaklarımda. freud düştü yani. arzuymuş. haydi inkar edelim benim bilinçdışı arzumun bu oluşunu.
6 derece
- ne ?
yamukluk işte,
-hangi tarafta hata var?
kulak ve beyinde. 6 derece küçümsenecek bir şey değil. onulmaz.
-onulmaz yazıyorum.
yaz. bitsin. sıradaki!!
yamuk veya düz, ne fark eder ki, ikisi de aynı bok. ikisi de aynı şans yolu vs. bilmem ki. zamanı katlayıp izlediğim çizgi filmlerin renkli dolap ve halılarının altına koydum. bunun çağrışması kolay. ya da değil bilmem.
ne fark edecek ki? kör olana kadar aya bakmak veya güneşe bakmak arasındaki fark nedir ki? biri ölür biri canlanır. izlerler birbirlerini ama dahil olamazlar. birbirlerini yalnız bırakırlar.
gittikçe azalan güvenlerim de yamuk. güven azalıp da sevgi kalır mı? kalıyormuş ama görme isteği raddesi düşüyor gıdım gıdım. gıdım diye bir kelime var, hepimiz kullanıyoruz. ne fark eder ki? ne kadar fark edecek varlığımla yokluğum. ya da yokluğum değil, güvenimin yokluğu ? bilmem.
sonra sokağın birinde gitar çalıyor ane brun, paris'te kesin sokak adı "lê" ile başlayıp "sêr" ile biten iki kelimeden oluşuyordur. ve güzeldir eminim. zamanı ane brun gitar telleri arasından gitarın içine düşürmüş.
ciğerlerimi çığlık attım, odam doldu. yangın yok artık hiçbir yerde. yaz geldi çünkü. bu kış da böyle geçti, bahara allah kerim demişti sezen aksu ama bahar gelmedi. şimdi kıçımızda yumurta pişireceğimiz anlara çok az kaldı. bunun beni ne kadar üzdüğü neyi değiştirir ki? veya bir şeyi ne kadar değiştirebilir.
önemsiz olduğunu hatırlama kılavuzu dağıtmak istiyorum. sıradan, dümdüz. "bazen yalnızlıktan ölecekmişim gibi hissediyorum" diyor bazı yaşam asalakları. biri anlatsın artık onlara, bu işler öyle yürümüyor. yalnızsan öylesin, değilsen değilsin hem birisini sevmişsen sevmişsindir, sürekli görüşmek veya başka şeylerin bir önemi yoktur. o orada bir yerdedir ve sen onu seviyorsundur. görsen, görmesen ne fark eder ki. her duygumuzu yazmaya adadık kendimizi, bu merak nederen geliyor ki? amaç ne? bilinse ne oluyor, bilinmese ne oluyor. kendinizi daha fazla önemsemenize sebep oluyorsunuz, sonra hiçbir hayal kırıklığını kaldıramıyorsunuz. bence siz hatalısınız. ben hatalı olsam ne fark eder ki? aynı şeyi ben de yapıyorum. hem iyi yaptığımı da söylüyorlar. o zaman biraz daha duygularımdan bahsedeyim.
yoruldum, bir çello çağrısında kayboldum. kaybolması için varolması lazım bir insanın dedim, varoldum sonra tekrar kaybolamadım. etrafımda "işte bu" dediğim her insana belli bir süre geçtikten sonra öfke ve güvensizlik duymaktan yoruldum. kendimi çok önemsemiyorum, ölsem ölürüm yani, hiçbir şey fark etmez benim adıma. sizin adınıza da fark etmez. bu işler böyledir, yaşam asalaklarına bunu da söyleyin. ben muhattap olmaktan kaçınıyorum.
kendine kalıp arayan herkesin herhangi bir film karakterini idol haline getirmesini izlemekten yoruldum. kendiniz olmayı denemiyorsunuz artık, gerek yok çünkü. olması gereken bir çok örnek var, seç al kullan. güle güle kullan. öyle sıkıldım ki, bilmem. ne fark eder?
çok yoruldum lan, valla yoruldum.
mum nerede ?
heimdall hiçbir çağrıma cevap vermiyor.
"i had to watch my tone for fear of having you feel judged.
you're not going to die any time soon
do you believe we are fundamentally judgmental? fundamentally evil?"
canını sıkan insanlara kafayı takmışsın ve ne zaman kalabalıktan boğulsam aklıma "Yer açın! yer açın!" gelir.
YanıtlaSil