"oku daha hızlı oku,
aynı kendime sarılışım gibi sımsıkı bir yazı. sım sıkı."
"sizinle yaşadığım her şey kıyamet,
sizinle yaşadığım her şey cinnet,
sizinle yaşadığım her şey cinayetti."
b. keskin.
"hadi nefes alma da, her şeyi bir başka enstrümanın en keskin teline bırakalım"
bakın ellerimi hissetmeden yazıyorum, üstelik yüreğimi de hissedemiyorum, çok huzurluyum, çok! üşümeden titremek, içmeden hıçkırmak bunlar ne kadar saçma ve gereksiz şeyler, kelimeye dökmeye, bahsini açmaya bile gerek olmayan saçma vücut tepkimeleri. işte size benzemem de en az bunun kadar söz konusu.bak şimdi iki tane sonsuzluk varmış aslında, hangisine gittiğimizi kimse bilmiyor, ama tek bildiğim şey ben sizinle aynı sonsuzluğa ilerlemiyorum, inanın bana cehennemi defalarca gözlerimle gördüm, ben sizinle ne arafı yaşayabilirim ki bu saatten sonra, ben bu ızdırabın da gittiği o sonsuzluğa gitmeyeceğim, asla aynı adımları atmayacağım sizlerle bir yerden sonra.çünkü ben size hiçbir şey anlatmadıkça anlatacaklarım imkansızlaşıyor, imkansızlaştıkça ben etrafıma kilitleniyorum, o sebeple hala kendi hayatımı yaşayabilmiş değilim, her şey beni dinlememenizden kaynaklanıyor.en çok üzüldüğüm şey de, insan sandığınız varlığı çok yakından gördüğünüzü öne sürüyorsunuz, üstelik siz daha o insanın sizi göremeyeceği bir yere bile gitmemişsiniz. sanıyorsunuz ki etrafınızdaki herkes orada olmak istiyor, siz hariç, sanıyorsunuz ki, bu hayat denilen şey çok güzel. yok, ben en çok buna üzülmüyormuşum, en çok kendini kandıran insan üzüyormuş beni hakikatte.sabahları kalkıyor işinize, okulunuza gidiyorsunuz, sevgilililerinize nerede olduğunuzu haber veriyorsunuz, gün boyunca ne kendinizi, ne bir başkasını düşünüyorsunuz ve bunun kafanızın dağılması olarak algılayıp, aslında çalışmanın ve saçma sapan bir şeylerle uğraşmanın dayanılmaz bir huzur olduğunu düşünüyorsunuz, eve gittiğinizde, evdeki herhangi bir şeyi diğerlerini düşünerek tüketiyorsunuz, oysa ben evdeki herhangi bir şeyi değil, kendimi tükettim.ölümü gerçekten anladığınızı düşünüyorsunuz, ölüm korkusuyla olduğuna falan inanarak hem de, sizler kendinizin mezarlarısınız. ölümü size anlatamayacak kadar ölüyüm şu anda.
korkmayın, size zarar vermeyeceğim, size zarar vermeyen her şeye amenna zaten. ölüm sessizliğinde buldum ben ilk kendimi mesela, ölüm yoksa konuşacak bir şey de yoktur zaten, ölüm yoksa yaşam da yoktur.hiçbir şeyin, hiçbir yerlerden geldiği, kimsenin adını ağzına almayı bilmediği, kimsenin dilinin dönmediği, mantığının almadığı, hiçbir vasıtayla, hiçbir yere doğru son hızla ilerlemekteyim, televizyon karşısında tecavüzlerinizi izliyorum, ruhunuzu ezip-parçaladığınız bir düzlemde gidip geliyorsunuz, deli sikmiş gibi, oysa sende olmayan her zaman bir başkasında, kafanızdaki bütün pislik düşüncelerin burnunuzdan çıkıp atmosfere karıştığı yerde, o havayı solumak istemiyorum.bak şu anda inanılmaz bir korku kapladı içimi, duvarlar gittikçe üzerime düşmeye başlıyor, garip bir sis bulutu, sevdiğim sisten değil bu, bir tel dolanıyor, bir daha ve bir daha, şimdi falıma bakan kadın düşüp ölüyor aniden, son nefesinde bile bir şey diyemiyor, bak şimdi ay sonsuz bir aleve maruz kalıyor, parçaları saçlarıma düşüp eriyor, kafam daha da çok ağrımaya başlıyor, zamanın asla duramayacağını tekrar öğreniyorum, bir kez daha hazmetmeye çalışırken, seni sevmeye başlıyorum, seni sevmeye başlayınca herkes ölüyor, herkes öldükçe ben daha çok toprak yutuyorum, topraklar boğazımda yükseliyor, gözümden içeri giren binlerce nefret kan ağlatıyor, kulaklarımdan duyduğum bütün isyanlar bir olup dışarı çıkmaya başlıyor,biliyor musunuz, ben şu an ağlamaya başladım;bütün ama bütün nefretim, son hızla duvarla buluşup tekrar gelip bana çarpıyor, sonsuz bir sancıyla yerde yuvarlanıyorum, kafamın arkasında sizler, nefesiniz tutmuşsunuz, tanrım, ilk defa güzel bir koku alıyorum nefessizlikte, çünkü kokuların her biri, geçmişte bana güzel şeyleri hatırlatan günlerden oluşuyor.
kafamın arkasından yükselen garip dumana şaşırıyorsunuz, bütün temiz hava gidiyor, neydi bu duman sorusuyla boğuşurken ben çok daha fazla ağlamaya başlıyorum, az önce ayın sonsuz alevini söndürdüm saçlarımla, düşüncelerim gibi kuzgun rengi saçlarıma yenildi alevler. ilk başta yatağım buz kaplanacak, daha sonra ciğerlerim, her duman çekişimde bir parçamı daha yitireceğim, bir buzul daha parçalanacak karadan, bir güzel kare daha silinecek hafızamdan, daha sonra parmak uçlarım, dokunduğum her şeyi buza çevireceğim ve en sonunda size olan sevgim buz olacak, ondan sonrası parça pinçik. Yolunmuş derilerinizin altında gördüklerinize inanamayacak kadar sahte olacaksınız, son bir hamle daha. gittikçe daha çok sahteleşecek ve daha çok buza benzeyeceksiniz.bir dakika durun, ben zaten soğuk severim. sıcak olduğunda kötü kareler kıvılcımlanır, çünkü güneş geçirebilirim içime, onlar tüm yaz birikir, sıcak suda kaynar, kaynadıkça iman gücüm azalaır, bütün peygamberleri tek tek ağlarken görürüm. sonra hepsinin sonu gelir.işte bu yüzden parmaklarımın buzdan sarkıt oluşları.bakın, daha da yakından bakın, ne diyorum ki ben? sizin göz ucuyla bile bakmaya cesaretiniz yokken.evet sahteleşmeye devam ediyorsunuz, kaçma planlarınızla yakınlaşıp, aslında kimsenin yalnız olmadığını söylüyorsunuz, bulunduğumuz durumun ne kadar da güzel olduğunu anlatıyorsunuz kendiniz nasıl da kandırıyorsunuz, tek istediğiniz hiçbir sorumluluğu almamakken, bana neyi anlatmaya çalışıyorsunuz.beni kandıramayacak kadar sığ olduğunuzu ne zaman fark edeceksiniz acaba ? ben kimseye güvenmem diyerek, yastığınızın altında saatlerce ağladığınız günleri ne zaman itiraf edeceksiniz.bakın sizden ne kadar da nefret ediyorum; durun nolur, gelmeyin üzerime, hiçbirinize fazla yük olmayacağım, sizler anlamamaya devam edin. ben bunları yazacak kadar iyi ama aslında kötü durumda olmaya devam edeyim, kafamın aslında ne kadar hızlı döndüğünü düşünerek ve ne kadar da huzurlu uyuyacağımı düşünerek, paçalarımla yerleri silerek aslında benim olmayan yatağa gideyim ve kafamı yastığa koyayım. şimdi okul bahçesinde koşuyorum, az sonra arabaya bindiriliyorum, daha sonra tekrar arabalara bindirilip aslında çok yabancı olduğum odalara koyuluyorum, daha sonra arkadaşlarımı özlüyorum, tek kişinin bile olmadığı bir yere geliyorum, bütün yaz daha çok kaynıyorum, ama baba ben oyun oynayacaktım, hem belki de o ranzayı atmamalıydık, aslında her şey küçük bir değişiklikle gelmiştir zaman durdu şu anda burada biraz önce durmayacağını anlamıştım aslında şimdi tekrar unuttum artık noktalama işaretleri de yok evdekiler bana bırakmamışlar ben nasıl kendimi bırakmadıysam zaman tekrar çalışmaya başlıyor TAK! cama bir güvercin çarpıyor ağlıyorum bağırıyorum tanımadığım bir çocuk sakin ol sakin ol diyor kaderi diyor bilmediğim bir yerde serçe sesleriyle kahveler içiyorum yerlere pırlanta yağmış sanki burada ve burada hiçbir kimseye ihtiyaç duymuyorum sadece bu sessizlik güzel sadece bu sessizliğin içinde oluşum güzel sonra her şey tekrar değişiyor ben ıslak asfaltlarda bulutların üzerinde yürüdüğümü görebiliyorum çünkü su birikintisine yansıyor ağaç dalları ve bulutlar ama o bulutlar nasıl güzeldi size anlatmamın hiçbir imkanı yok sonra bir otomatik kapının eşiğinde yığılıyorum kaliteli zemine en yakın arkadaşlarımdan birinin en ağır kaybını o dakika da yaşıyorum ve ilk defa hem kendimi tüketmiyorum her bağırışımda her isyanımda bir kere daha tamamlanıyorum hem de kimse benim anlattıklarımın imkansızlığını görmüyor daha sonra kilitler tekrar vuruluyor kapılara ne bir gelen ne bir giden sokaktaki ağacın yaprakları camıma vurduğunda bile sen geldin sanıp cama koşmuyorum artık hiçbir yere koşmuyorum zaten sonra konuşmamaktan sesim kesiliyor her sesim kısılışında bir eklemim daha kırılıyor artık toparlanma vakti bilgisayar başındayım iş para falan karşımdaki cama bir serçe çarpıyor intihar ediyor kaybolmuş gibiydi en son bana bakıyordu bana bakara kendini öldürdü bana bakarak kaybolduğunu anlayıp kafasını cama çarptı anında öldü saatlerce ona baktım kimsenin ne dediğini duyamayacak kadar kan dolmuştu kulaklarım kuşun sifona gidişini göremeyecek kadar kan dolmuştu gözlerim hala mı insanları tanıdığızı düşünüyorsunuz irkilebilecek cesaret dahi yok sizde rıhtımda suya bakıyorum bir martı yüzüyor haddinden fazla yüzüyor çünkü aslında ölmüş nasıl öldüğünü görememiştim sadece cesedini görmüştüm önce bir saniyelik ölüm sonra göz göre göre gelen ölüm ve en sonunda da geç kalınmış bir ömür eşyalarımı toparladım kendime gidiyorum uzun süre yerleşmeyi falan düşünüyorum doğum günü kalemimle duvarlara yazılar yazmak nefeslerimi cam kaseler içinde saklamak istiyorum kafamın arkasından sürekli o ayın dumanı çıksın istiyorum noktalama işaretlerini geri istiyorum ne başı var bu yazının ne sonu gittikçe daha da dibe ineceğim ben ben indikçe sizin korkaklığınızla yüzleşeceğim aslında ben hiç durmadan dönen bir şarkı istiyorum diaframlarıma bile yerleşsin şarkı içimi açtıklarında göğe yükselsin başımda düşünsünler yine korksunlar hep korkunuz itinayla korkunuz şimdi zaman tekrar durdu düşüncelerime hakim olamıyorum benden çok daha hızlı ilerliyorlar nefret çok daha hızlı çarpıyor her dönüşünde birden kapının açılma sesini duyuyorum ve artık ben harfleri de göremi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder