25.12.10

yüz

saat 05:55 ve ben archive'in lights adlı şarkısını dinliyorum, şarkı bitmiyor. bana söyleyenlere teşekkür ediyorum, bana söyleyenlere kızıyorum.
kafamın içinde büyük bir savaş var. hiç kimse susmuyor. hiçbir detay saklanmıyor. her şey ortada, her şey alev alev beni ele geçiriyor.

"bir evladı kaybetmekten daha kötü olan şey; onun ölmek istemesi."

buralarda kalmayı seçiyorum tabii, hiçbir kimsenin olmayan hayatımı ben de sahiplenmiyorum, sahiplenmeyince, bu içinde bulunduğum şey yaşam olmaktan çıkıyor. noteri çağırdık, hayatımı kanıtlayamadı. hiçbir belge, hiçbir çizelge varlığımı işaret edemiyor. sanki külün içinde uyuyorum, aslında ben külün içinde çok uyumuşum!

olduğum hiçbir yerde aslında yokum, ağzımda keskin bir kan tadı var daima, saçlarımın binlercesinin aynı anda avuçlarıma dökülmesini izliyorum, yaralarımdaki kanların durmayışını izliyorum, kahkahalarınızı izliyorum, eşlik ediyorum ama kendimi duyamıyorum, sizin gürültünüzden değil, kafamın içindekiler yüzünden duyamıyorum.

sokakları görmeye çalışıyorum ama, tek bir renk var, gri. her yer gri olduğu için hiçbir yolu ezberleyemiyorum, her şey o kadar aynı ki, gittikçe kör oluyorum. gece artık üzerini örtsün bu şehrin diye bekliyorum. ben bu şehre tahammül edemiyorum, benim hiçbir insana tahammülüm yok.

varlığımdan bu kadar emin olmanız beni rahatsız ediyor, bu kadar eminken bu kadar başarılı bir şekilde görmezden geldiğiniz için sizi takdir ediyorum, bazen bu gözlerimin dolmasına bile sebep oluyor hatta.

sonsuz önce bir ışık vardı, o ışığı da saklayıp sandıklarınıza kilitlediniz. anahtarları lavlarınızla erittiniz, şimdi benim adım atacak halim yok güneşe karşı. güneşi reddediyorum, güneşe arkamı dönerek yaşıyorum bu sizin için hiçbir şey ifade etmiyor, sizin hayatlarınızın başladığı yerde ben kendiminkini durduruyorum;

- hadi kalk artık, akşam oldu!
+ dur, şu cehennemden bir kurtulayım da.

100 + 100 = 200.

iki yüz.

iki yüz gram sonra aslında sona erecekti ramon, ramon gidecekti, bizler bakacaktık. şarkı diyor ki, bizim gibiler için de bir yer var. hem baksana, ya da bakma.

sonra o çarpıcı suratlar geliyor aklıma;

- onu tanrı yanına aldı, çünkü bir meleğe ihtiyacı vardı.
+ lanet olsun, sonuçta o TANRI! madem bir meleğe ihtiyacı vardı, neden bir tane yapmadı?!!

sessizlik,

sessizlik hızında bulup, ses hızıyla kaybediyorum.
bulduğum gibi değil, bulamadığım kadar kaybediyorum.
ölüm gibi keskin bir amaç şimdi bu.
bu yani,
benim yüzüncü yazım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder