jigsaw falling into place, bir kulaklık, teki sende, teki bende. korkunç bir müzik muharebesinden çıkmışız, kulaklarımız paslanmış, ancak jigsaw paklar dedik. taktık son ses dinlemeye koyulduk.
o şarkıyı sana ben yollamıştım sen daha bu kadar kötü değilken, yorumun "yaptıkları en iyi şarkı" olmuştu. olmadığını bilmiyordun, henüz there there felaketiyle tanışmamıştın.. sonra sen bunu unutmuştun ama ben hiç unutmadım. unutabileceğimi de sanmıyorum zira sokakta birbirimizden ayrılmadan gecenin 2sinde dans etmiştik. sonra up izlemiştik, gülmüştük baya. kahve+vodkalar. anneler. çocuklar. heima. sessizce heima izlemek. gözlerim doluyordu ama hemen geçmelerini sağlıyordum. hemen. hiç farketmedin.
defolup gittin sonra, iyi ki de gittin, seni hiç özlemiyorum, sadece seninle başıboş dolaşma hayalini özlüyorum, otostopla oradan oraya savruluşumuzun hayalini özlüyorum, gülmekten katıldığımız dakikaların hayalini özlüyorum, beremi çalmaya çalışmanı özlüyorum, gidiyorum bu okumayı özlüyorum. seni özlemiyorum, ben senden nefret ediyorum hatta, suratını bile görmek istemiyorum ama seninle oturup müzik dinlemeyi istiyorum, kafanın ayık olduğu günleri özlüyorum, bana gerçek sevgiyle yaklaştığın günlerini özlüyorum, ben senin sen olduğun zamanları özlüyorum, senin başkalaştırılmış halinden nefret ediyorum.
ne faydası var. en son
sonuncu.
bugün hayatımı kurtarmaya gidiyorum, hep kış olacak.
blue bayou'ya gidiyorum,
eve, anneme gidiyorum.
sonuçta kanayan yaranın kaynağını bulmak için eski yarasına dönmek zorundadır insan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder