ben hiç yüksek evlerde bulunmadım, annemin kapalı yerde kalma korkusu olduğu için, asansör kullanmasını gerektirmeyecek dairelerde oturduk, o yüzden misafirliğe gittiğimizde annem 10 dakika sonra gelirdi. elinde buz tutmuş suyu, kolunda çantasıyla, tek tek merdivenleri çıkardı.
bir şeyin yere düşüşünün yüksekten daha farklı olduğunun bilincindeydim ama bunu görmem gerekiyordu, misafirliğe gittiğimizde sürekli camdan aşağı yumurta, patates ve özellikle soğan fırlatıyordum, sonra bakıyordum düşüşlerine, düşüş zamana karşı koyuş gibi gelirdi. zamandan daha hızlı.
yaz dendiği zaman aklıma deniz ve raid kokusundan başka bir şey gelmiyor uzun zamandır. ne saklambaçlar ne deniz bisikletleri, ne kumda yenen süt mısırlar, geçen gün hatırladım, annem yine mutfakta yemek yaparken sıcaktan bunalıp banyoya giderdi, kıyafetiyle suyun altına girer sırılsıklam olduktan sonra mutfağa yemeğin başına geçerdi. didim, dile kolay aşırı sıcak olurdu. her gece, "allah kahretsin, yarın dönüyoruz" diyerek yatardı. onu orada tutan herhalde bizim deniz, kum sevincimiz olurdu, 24 saat daha katlanırdı. vosvos'a sekiz kişi binerdik falan. ama hala merak ediyorum acaba hayatımın herhangi bir kısmında yazları sevdim mi ben ? sanırım hayır. annemin ter içinde koşturmalarından sanırım bu nefretim. neyse işte ya..
çok yorgunum ya.. çok yoruldum.
ruhen çöktüm, yataktan kalkamıyorum, çıkamıyorum, imkansız bir görev, amansız bir mücadele gibi bir şey, yataktan çıkarken lara croft gibi, ethan hunt gibi hissediyorum kendimi..hele evden çıkmak bildiğin indiana jones.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder