sabahları boynumun sağına vuran ağrı ile
uyanıyorum. gece alkol mü aldım diye düşünüyorum. cevabı bulana kadar
ayılıyorum. ayılınca cevabı bulmama gerek kalmıyor. yataktan çıkıp,
kıyafetlerimi değiştiriyorum. kulağımda aynı uğultu. işe gidiyorum.
ofis, masalar, klavyeler, telefonlar, sesler, ayaklar, kafalar. sigara
ve yemek molaları. kar yağması ve kar durması. kar duyması. güneş
açması. pencereden bakıp dışarıyı çok beğeniyorum. önüme dönüp, önümden
nefret ediyorum. kulağımda aynı uğultu.
bütün eve dönenlere..
sonunda herkes evine dönüyor bence. annem ne oldu diye soruyor. ne oldu diye sorma anne diyorum. neden diye sor. sorma olanı biteni, beni sor. içime bak. ya da bakma, sokağa çık insanlara bak. ben kimim senin için? o insanlar işte sokaktaki o suratlar. kışın çok net göremediğin. yazın apaçık sokaklarda dolanan o insanlara bak. anlayacaksın ne olduğunu. ben günde en az 15 kere arkamdan biri beni son hızla itermiş gibi oluyorum. öğrendiğim şeylerden sıkılıyorum. müziklere kızıyorum. kendi içimi dinlemeden olmuyor. kendimi dinlemekten yoruluyorum. kitaplara kızıyorum çok. ne olmuştu, zenit ne demişti diye hayatım biterken. hep otomobil çarpsın coşkusuyla arkadaşlarımı seviyorum. arkadaşlarımı sevdikçe, dayak yemekten beter oluyorum.
eve gelince hep gitmediğim o yeri düşünüyorum. tek soba karşısında, delik deşik deriler ve sigara dumanı arasında duran o masa ve etrafındakiler. biri kafasına bere takmış, deriyi delerken, kendi eteğini de deliyor. çay içeyim diyorum, çay? simit de olur belki. yeriz simit. canım benim. merdivenlerden çıkarken arkamı dönüp bağırıyorum, “kıyamet de kopmadı ya?” sus be manyak diyorlar kahkahalarla.. bence tam koparken biri bizi kurtardı diyorum, yandan yandan sırıtarak, “bi’ elime geçirirsem pezevengi…” kahkahalar eşliğinde yokuşlu soğuk sokağa yöneliyorum. sağımda o ağrı, kulağımda aynı uğultu. adımlarımı çok dikkatli atıyorum, karşıdan karşıya geçerken adamın biriyle çarpışıyorum, birbirimize bakıp gülüyoruz. ben koşmalıyım, yoksa ezileceğim. vapura çok uzun zamandır binmediğim gerçeği beni biraz üzüyor. vapurda giderken ellerime bakıyorum yine.
kesif kokuyla uyanıyorum. anne bana ne olur, ne oldu diye sorma! hafızamı silsinler diye merkezler aradım çok uzun süre, kendimi sıfır km’de buldum. çömelip fotoğraf çektirdim. madrid. eve ağlayarak gelmekten hoşlanmıyorum. soğuk biraz fazla zorladı bugün. sinirlerim gerildi hep. udi bir adam parmaklarımı çekse, nihavendlerin en’inden sesler duyulabilirdi. tizler ve baslar. ah, biri dokunsaydı ellerime. boynumun sağında yine o ağrı.
bütün eve dönenlere..
sonunda herkes evine dönüyor bence. annem ne oldu diye soruyor. ne oldu diye sorma anne diyorum. neden diye sor. sorma olanı biteni, beni sor. içime bak. ya da bakma, sokağa çık insanlara bak. ben kimim senin için? o insanlar işte sokaktaki o suratlar. kışın çok net göremediğin. yazın apaçık sokaklarda dolanan o insanlara bak. anlayacaksın ne olduğunu. ben günde en az 15 kere arkamdan biri beni son hızla itermiş gibi oluyorum. öğrendiğim şeylerden sıkılıyorum. müziklere kızıyorum. kendi içimi dinlemeden olmuyor. kendimi dinlemekten yoruluyorum. kitaplara kızıyorum çok. ne olmuştu, zenit ne demişti diye hayatım biterken. hep otomobil çarpsın coşkusuyla arkadaşlarımı seviyorum. arkadaşlarımı sevdikçe, dayak yemekten beter oluyorum.
eve gelince hep gitmediğim o yeri düşünüyorum. tek soba karşısında, delik deşik deriler ve sigara dumanı arasında duran o masa ve etrafındakiler. biri kafasına bere takmış, deriyi delerken, kendi eteğini de deliyor. çay içeyim diyorum, çay? simit de olur belki. yeriz simit. canım benim. merdivenlerden çıkarken arkamı dönüp bağırıyorum, “kıyamet de kopmadı ya?” sus be manyak diyorlar kahkahalarla.. bence tam koparken biri bizi kurtardı diyorum, yandan yandan sırıtarak, “bi’ elime geçirirsem pezevengi…” kahkahalar eşliğinde yokuşlu soğuk sokağa yöneliyorum. sağımda o ağrı, kulağımda aynı uğultu. adımlarımı çok dikkatli atıyorum, karşıdan karşıya geçerken adamın biriyle çarpışıyorum, birbirimize bakıp gülüyoruz. ben koşmalıyım, yoksa ezileceğim. vapura çok uzun zamandır binmediğim gerçeği beni biraz üzüyor. vapurda giderken ellerime bakıyorum yine.
kesif kokuyla uyanıyorum. anne bana ne olur, ne oldu diye sorma! hafızamı silsinler diye merkezler aradım çok uzun süre, kendimi sıfır km’de buldum. çömelip fotoğraf çektirdim. madrid. eve ağlayarak gelmekten hoşlanmıyorum. soğuk biraz fazla zorladı bugün. sinirlerim gerildi hep. udi bir adam parmaklarımı çekse, nihavendlerin en’inden sesler duyulabilirdi. tizler ve baslar. ah, biri dokunsaydı ellerime. boynumun sağında yine o ağrı.